1 Şubat 2012 Çarşamba

Televizyon izliyoruz! We watch TV! (Baby&You - Haziran 2011)

‘Eğitim ana kucağında başlar; her söylenilen kelime çocuğun kişiliğine konan bir tuğladır.’
Hosea Ballov
Minik Oğuz’un oburluk ve dolayısı ile tombişlik günleri artık çoook geride kaldı. Yemeklerimizin azı ağıza, çoğu üste başa ve yerlere… Haftada bir iki gün bize yardıma gelen bayan iki çocuk yetiştirmiş olmanın bilgeliği ile tavsiye veriyor: ‘Ebru Hanım, neden bu kadar uğraşıyorsunuz? Halbuki televizyonu açsanız karşısında ne kadar kolay yer…’

Arkadaşlarımıza gidiyoruz. 2 ve 4 yaşlarında iki oğulları var. Evlerinde misafir olduğumuz 3 saat boyunca ekranda TRT Çocuk, sesi sonuna kadar açık. (Bizden öncesi ve sonrası kim bilir ne kadar, bilemiyorum…) Bir ara televizyonu kapattırmaya çalışıyorum, ‘Çocuklar ne güzel oynuyorlar, dikkatlerini dağıtmasın, kapatalım’ diyorum. ‘Yoooo, rahatsız olmazlar, onlar hep öyle oynuyor.’ diyor arkadaşım. ‘Öyleyse bari sesini kısalım…’ ile yetinmek durumunda kalıyorum.

Kuaföre gidiyorum… Oğuz’u son zamanlara kadar her yere yanımızda götürdüğümüz için kuafördekiler de tanıyorlar. Soruyorlar: ‘Hala tombiş mi, nasıl uyuyor, nasıl yiyor?..’ Cuma günleri arada bir yaptığım bu kaçamaklar bana tatil gibi geliyor. Ne kadar hareketli bir çocuk olduğunu, her şeyi ile kendim ilgilendiğimi anlatıyorum. (Kendime övünme payeleri çıkartıyorum anlayacağınız…) Yanda manikür yaptıran teyze tavsiye veriyor: ‘Kızım bu kadar yorma kendini, benim torun kontrolden çıkınca açıyoruz televizyonu, uslu uslu oturuyor karşısında, hele bir de reklamlar varsa!’

Taksideyim... 5 km’lik yolun 1,5 saat sürebildiği İstanbul trafiğinde artık gide gele ahbap olduğumuz şoför bey anlatıyor: ‘Valla yenge, bizim kız o kadar uslu ki, bütün gün televizyonun karşısında gık demeden oturuyor. Çok da dikkatli maşallah, hele bir de reklamlar başlasın, gözünü bile kırpmadan izliyor.’

Peki bilinçsiz ve limitsiz televizyon izlemek çocuklarımızdan neler götürüyor?
Fiziksel, zihinsel ve sosyal olarak bebeklerin ve çocukların gelişimine engel oluyor. Oyun alanlarında koşmak, açık havada yapılan egzersizler, kitap okumak ve pek çok diğer sosyal aktivitenin yerini TV alıyor. Aşırı televizyon izleyerek büyüyen çocuklar kendilerini oyalayabilmeyi, sosyal beceriler geliştirmeyi öğrenemiyorlar. Özellikle, ağladıklarında, huzursuz ya da sinirli olduklarında susmaları için televizyon karşısına oturtulan çocuklar, stresle sağlıklı yöntemlerle başa çıkabilmeyi öğrenemiyor.

Hiperaktiviteye zemin hazırlıyor. Çocuklar harcamaları gereken enerjiyi harcayamıyorlar. Oyunun yerini televizyon alıyor. Bu çocuklar dikkat gerektiren faaliyetlerde ve okul hayatlarında da başarısız oluyorlar. (Sevgili şoför bey, kızınız dikkatle TV izlemiyor, TV’nin, özellikle reklamların sersemletici dünyasında adeta hipnotize oluyor.)

Kilo problemi, kötü yemek yeme alışkanlığı olan çocuklar, bireyler yetişiyor. Çocuklar televizyon başında hızla değişen kareler, renkler, yüksek ses karşısında adeta transa geçiyor. Bu durumda normal bir dinlenme dönemine (hiçbir şey yapmadan oturulan döneme) kıyasla vücut daha az kalori yakıyor.
Az kalori yakımının üzerine, televizyon karşısında geçirilen uzun saatlerde yenilen fazla yemekler, abur cubur da eklenince, obezite sorunu ve kötü yemek yeme alışkanlığı ortaya çıkıyor. TV karşısında hipnotize olmuş bir çocuk normalde doyup doymadığını annesine, bakıcısına ifade edebilme şansını yakalayamıyor. Bizler de ‘Oh, çocuğum bu öğün ne kadar çok yedi.’ diye sevinerek, balık besler gibi ağzını açtığı müddetçe ağzına bir şeyler tıkıştırma gafletine düşüyoruz. Bu da hem bugünkü sağlığını, hem de gelecekteki yeme alışkanlıklarını da olumsuz olarak etkiliyor.

Çocuklarda agresif davranışlar, özellikle izlenilen programın (çizgi film bile olsa) titizlikle seçilmediği evlerde artıyor. Televizyondaki karakterler rol model olmaya başlıyor. Maalesef çizgi filmlerde (yerli veya yabancı) her zaman çocuğun sağlıklı zihinsel gelişimi, eğlendirirken doğru davranışları kazandırma bilinci ön planda değil. Güya bu amaçla kurgulananlarda bile önce olumsuz davranış veya kötü söz öğretilip, ondan sonra bunun doğru olmadığının telkini şeklinde, akıllara ziyan yöntemler kullanılıyor. Maalesef pek çok çizgi filmde istediğini elde etmek için şiddet kullanmanın makul olduğu mesajı veriliyor, hatta korkutucu sahneler, karakterler yer alıyor. Bu konuda TRT Çocuk da bir anne olarak mutlaka el atılması gerektiğini düşündüğüm bir kanal. (İnternet yasaklarından önce keşke bebeklik çağlarından başlayarak çocuklarımızı çocuk yayınlarının olumsuz etkilerinden koruma bilinci geliştirsek!)

Sonuç olarak; çocuklar okuyarak, resim yaparak, oynayarak hayal güçlerini geliştirecekleri; spor yaparak, müzik dinleyip dans ederek içlerinde biriken enerjiyi dışarı atacakları yerde televizyon karşısında saatlerini geçiriyorlar. Her şeyi hap gibi hazır alıyor, değerlerin çarpıtıldığı, sesi ile, renkleri ile kendilerini hipnotize eden bir ekran ile baş başa kalıyorlar. Aile ve arkadaşlar ile sosyal bağlar zayıflıyor, belki de keşfedebilme imkanı bile bulamadıkları çok değerli yetenekleri ortaya çıkmadan köreliyor.

Anlayamıyorum...
Daima televizyonun açık olduğu evler var; çocuk programı olsun olmasın, çocuk başında olsun olmasın, yemek zamanı, oyun zamanı, ders zamanı, tüm aile beraber sohbet, paylaşım zamanı (?)… Arkada hep bir ses, ekranda maalesef fark etmeden çocuğu sersemleten görüntüler, çoğu zaman gerçek dünyanın kötü yüzü; savaşlar, kavgalar, cinayetler, terör, koca koca adamların ettiği seviyesiz kavgalar... Özellikle 0-3 yaş grubu çocuklarda hiç durmadan kaydeden bir beyin. Hakkımız var mı bu beyinleri, gürültü ile, kavga dövüş ile, bir toplumu özünden uyuşturmak üzere tasarlanmış kadın programları, memleketimin dehşet dolu haberleri ile doldurmaya?

Malesef bütün gün televizyonun açık olduğu kreşler, ana okulları var. Bakıcı olayı memlekette zaten içler acısı (başka bir yazı konusu)... Çocuğumuzu, evde (çoğu zaman) eğitimsiz, cahil bir yabancı ile bırakmayayım, iyi bir eğitim alsın, sosyalleşsin, yeteneklerini keşfetsin diye dehşet paralar dökerek kreşlere, ana okullarına gönderiyoruz; öğretmenler farklı sınıflardaki çocukları bir odaya toplayıp açıyorlar TRT Çocuk’u… Kendileri de boş kalan sınıflarda muhabbette. Okul ismi vermiyorum; ama bir akrabamız maalesef böyle bir okula gidiyor. Baba, defalarca uyarmış öğretmenleri. Öğretmenlerin açıklaması ‘Çok yaramazlık yapıyorlar; başka türlü baş edemiyoruz.’ oluyormuş. ‘Baş edemiyorsan belki de kreş, anaokulu öğretmeni olmayacaksın!’ demeden geçemiyorum.

Peki hiç televizyon izlemeyecek miyiz?
Tabi ki izleyeceğiz. Çocuklarımızı makul saatlerde gece uykusuna yatırdıktan sonra ve gün içerisinde de gerekiyorsa bebeğimiz, çocuğumuz başka bir odada oynarken mesela.

Oğuz, 1 yaşını doldurana kadar hemen hemen hiç televizyon ve DVD izlemedi. Sonrasında günde maksimum 1 saati geçmeden eğitici DVD’leri, kendi seçtiğimiz yayınları izlettik Minik Oğuz’a. Hayvanların dünyasına bayılıyor çocuklar mesela. Bu noktada televizyon, belki de yakından hiç göremeyeceği bir dünyayı sunabiliyor çocuklara. Hele büyüklerden biri çocuğun yanında, onunla konuşarak, interaktif bir şekilde izlendiğinde hem eğlendirici, hem de eğitici bir aile aktivitesine dönüşebiliyor televizyon izleme deneyimi.

Minik Oğuz doğunca ne değişti? Her şey + Çocuklara aslında ne kadar az değer veren bir toplum olduğumuzu bir kez daha anladım!

Televizyonun çocuklar üzerindeki olumsuz etkileri hakkındaki kaynak:
Heidi Murkoff, Arlene Eisenberg, Sandee Hathaway ‘What to Expect the Toddler Years (Çocuğunuzun İlk Yıllarında Sizi Neler Bekler?)’, s. 159, 160, 161

Hiç yorum yok: