Hastaneden kucağımızda minik Oğuz ile eve dönüş, heyecanlı olduğu kadar zorlu gecelerin de habercisiydi.
Özellikle ilk 15 gün yeni doğan bir bebeğin mutlaka her 2 saatte bir uyandırılıp emzirilmesi gerekiyor. Bebeğin kendini güvende hissetmesi, annesinin onu sık besleyebilmesi için artık pek çok çocuk doktoru ve pedagog özellikle ilk 3 ay bebek ile annenin aynı odada olmasını öneriyor. Maalesef bu durum, ülkemizde bebek ile aynı yatağı paylaşmak olarak uygulanıyor ve düzeltilmesi çok zor alışkanlıklara yol açıyor.
Yeni doğan bir bebek ile yeni bir hayata adım atan bir evde odadan odaya gidebilecek rahat ve güvenli bir beşik şart. Minik Oğuz için de özenle konforlu, ileri geri sallanan, güvenli bir beşik seçmiştik. ‘Bebeğimi asla sallamayacağım’ diyen bir anne değildim en başından beri. Zira okuduğum kitaplar da bebeğin anne karnında su dolu kesesinin içinde sallanmaya alıştığını, bu yüzden de pek bir zor adapte olduğu yeni hayatında rahatlamak için sallanmaya ihtiyaç duyduğunu yazıyordu.
Yeni doğanın uyku düzenini oluştururken ilk adım bebeğin gece ve gündüzü ayırmasını sağlamak. İlk 1 ay sonunda Oğuz, gece ve gündüzün farkını artık anlamıştı. Gece; her akşam aynı saatte yapılan ılık bir banyo, sonuna kadar kısılmış bir lamba ve anne karnında dinletmeye başladığımız klasik müzik CD’miz ile başladı Oğuz için. Banyo, hem yeni doğanın vücudunda çıkması muhtemel minik sivilceleri, kızarıklıkları çarçabuk geçiriyor, hem de gece uykusuna geçiş için bir rutin oluşturuyor.
İlk zamanlarda maalesef gece artan gaz ve kolik sancıları ile birlikte Oğuz’un da uykuya geçişi gece yarısına doğru oluyordu. Uyku sırasında, büyüme hormonu melatoninin salgılanması gece ve karanlık ortamda daha sağlıklı oluyor. Bu yüzden uzmanlar bebeklerin en geç 22.00’de uykuya dalmış olması gerektiğini söylüyorlar. Gece kuşu olmayan bir çocuk yetiştirmenin ilk adımı gece kuşu olmayan bir bebek yetiştirmekten geçiyor ; bu yüzden biz de Oğuz’un geç başlayan gece uykusuna geçişini her akşam 15’er dakika öne çektik. Bu konuda başarılı olmuştuk ilk ay sonunda; fakat ne çare ki her gece memede uyuyan Oğuz memede uyanmak istiyordu ve sallanmadan yeniden uykuya geçemiyordu. İleri geri sallanan beşiğini sevmeyen Oğuz, protestosunda başarılı oldu ve dizde sallanmayı pek bir sevdi. O kadar sevdi ki gündüz uykularında bile sallamayı yavaşlattığımız anda ağlar oldu. Bir kısır döngü halini alan bu durum, ağrıyan dizlerle gün geçtikçe vazgeçilmesi daha zor bir alışkanlık halini aldı.
Sonunda Oğuz’un araştırmayı pek bir seven dedesinin araştırmaları sonuç verdi ve Oğuz 40 günlükken sağdan sola sallanan bir beşik alıp geliverdi. Bu beşik bir mucize idi; hafif, güvenli, geniş. Bir de yatak kısmını düzgün yapsalar tam olacaktı, ama minik torununun omurga sağlığı konusunda pek hassas anneannesi buna da çözüm buldu. Bir bebek yorganı ikiye katlanıp minik Oğuz’un beşik yatağı oldu. Ağlayan Oğuz’u beşiğe koyduk, sallamaya başladık ve susuverdi… Oğuz beşiğini öyle sevdi, öyle sevdi ki bir türlü ayrılmak istemedi. Gece uykuları düzeldi. Yeni doğan sıfatından da sıyrılmaya başladıkça gece emzirmeleri azaldı. İki kereden fazla uyanmamaya başladı. Bebek rahat, biz rahat… Beşik ile Oğuz’un odamızda geçen süreleri uzadıkça uzadı. Bir baktık ki 6 ay geçivermiş…
6 ay sonunda Oğuz, beşik ve ben Oğuz’un odasına göç ettik… Amaç, adım adım minik Oğuz’u yatağına alıştırmak. Emziriyorum, uykusu ağırlaşıyor usulca büyük yatağına koyuyorum, hemen dönüyor, elleri ile hızlı hızlı etrafını yokluyor ve ellerden beyne giden ‘Oğuz seni kandırıyorlar, burası senin beşiğin değil’ mesajı ile başlıyor oğlum etinden et sökülür gibi ağlamaya. Yan odada her sabah 6’da kalkıp işe giden eşim… Çaresiz yeniden alıyorum Oğuz’u emzirmek için; birkaç yudum süt veya sadece ağız tiryakiliği, hemen dalıyor güvenle annesinin kollarında uykuya. Bu sefer pes edip tekrar koyuyorum beşiğe; üçümüz ve komşularımız için mışıl mışıl bir uyku başlıyor evimizde…
Anneanne çözümler üretiyor. Beşiğin altını güçlendirmek için hazırladığımız bebek yorganını alıp Oğuz’un büyük yatağının üstüne koyuyoruz, yatağın etrafını yastıklarla çevirip alanını küçültüyoruz ki Oğuz kendini güvenli beşiğinde hissetsin; ama minik Oğuz kanmıyor… Bu arada ilk kez hasta oluyor, ateş, tıkalı bir burun, gece öksürüğü derken yeniden beşiğe geri dönüyor ve gece 6-7 kez kalkmaya başlıyor. Oğuz,8 aylık olduğunda beşiksiz gece uykusuna alışamadan çıkılan ilk tatilde, her bir saatte bir uyanmaya ve emmeden uykuya dalamamaya başlıyor. Bir haftalık çok güzel günler, yorgun gecelerle geçen tatil, Oğuz’da devamlı gece emme isteğinin yerleşmesi ile sonlanıyor.
6 aydan sonra çıkmaya çalışan dişler, zayıflayan bağışıklık sistemi ile hastalıklarla tanışma, rüyalarla zenginleşen geceler derken pek çok bebeğin oturmuş sağlıklı bir uyku düzeni varsa bile bu dönemde bozuluyor. Bu yüzden kendi odasına, kendi yatağına, kendi kendine uykuya dalmaya alıştırma bu zorlu dönem başlamadan önce olmalı. Ne yazık ki biz, beşiğin doğal sınırları hızla büyüyen Oğuz’u taşıyamayacak hale gelinceye kadar bekledik ve artık yorgunluğa ve uykusuzluğa tahammül edememe noktasına geldik. Bu dönemi şöyle veya böyle atlatmış arkadaşlarımızdan gelen tek tavsiye ‘yatağına koyacaksınız, kapıyı kapatıp 3-4 gece ağlamasına izin vereceksiniz. ’ olmaya başladı. İçimiz elvermiyor, uykusuz daha fazla geceye de vücut katlanmıyor. Kitaplar yeterli gelmiyor, kitaplar Oğuz’un ne kadar acıklı ağladığını bilmiyor… En sonunda işin uzmanına gittik; Prof.Dr. Norma Razon’a… Özetle Norma Hanım şöyle diyor; ‘Memede uyuyan bebek uyanınca kendi kendine uyumasını öğrenmedi ise yine annesinin memesinde uyanmak ister, annesini sık sık yanında ister, böylece anne için uykusuz, bebek için de çok uyandığı geceler başlar. 40 dakikaya kadar artık ağlatılabilir, yeter ki terk edilmişlik hissi yaratılmasın. Yatmadan yarım saat önce uykuya hazırlığa, yani sessizliğe doğru geçiş olsun, anne (?) ile beraber odasına gitsin, iyi geceler öpücüğü ve Oğuz yatağında…’ Memeye bağlılığını azaltmaya çalışıyoruz Oğuz’un. Bu yüzden ilk defa biberon ile devam sütüne başlıyoruz. Annesi yatağının kenarında ninni söylüyor, huzursuzlanıp kalktıkça yeniden yatırıp biberonu ağzına veriyor. İlk gece 30 dadika, sonra yavaş yavaş azalıyor Oğuz’un uykuya dalma süresi. Biberonu biter bitmez Oğuz meşhur mırıldanması / homurdanması ile yanına dönüyor ve uyuyor. Ailemizde bir zafer edası. Artık Oğuz odasında, biz kendi odamızda. Hatta bazı geceler Oğuz biberonunu ağzına alıyor ve odadan annesi çıkıyor. Düşürdüğünde mızıklıyor ve yanına gelip iki piş piş uyuyor. 2-3 kez mutlaka uyanıyor. 1 biberon, 1 meme, 1 kez su diyor hem Norma Hanım, hem de çocuk doktorumuz uyanıp kendisi uykuya dalamaz ise. Ağladığında hemen yanına gitmiyoruz, ona uykuya dalmak için şans veriyoruz; bu şansı bazen kullanıyor, çoğu zaman da artan ağlamasının şiddeti ile geri çeviriyor Oğuz şansını. İri, iştahlı bir bebeğin gece 2 kez beslenme isteği olabilir diyor doktor, oluyor da. İkiye hem anne razı, hem baba; ama maalesef minik Oğuz bazı geceler fikrini değiştiriyor hala. Dün gece olduğu gibi. Gece 20:00’de yatağına koyuyorum, biberonunu alıyor ve odadan çıkıyorum. Bir ara yoklamaya gittiğimde biberonu boşalmış, iki yumuk eli arasında sımsıkı tutmuş, uyuya kalmış. 3 saat sonra bizi sıcaklardan ve nemden kavurmaktan yorulan İstanbul, fırtına ile beraber şiddetle boşaltmaya başlıyor nemini. Oğuz korkarak uyanıyor, kalbi çıkacak yerinden, damakları birbirine vuruyor. Biberon almıyor, annesinin memesinde süt ve huzur buluyor. Sabaha kadar bu huzuru 8 kez tekrarlıyor…
Minik Oğuz doğunca ne değişti? Herşey + kesintisiz bir gece uykusu hayal oldu…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder