Oğuz 8 aylık olduğunda, gelişimine daha iyi katkıda bulunmak, hızla değişen ihtiyaçlarının daha iyi farkında olmak ve sağlıklı bir uyku alışkanlığı kazandırabilmek için Pedagog Prof. Dr. Norma Razon’a başvurduk. (Uyku düzeni konusunda Oğuz ile maceralarımızı ve tavsiyelerimizi dergimizin Ağustos sayısında bulabilirsiniz.) Şimdi ise bir uzmana ne zaman danışılmalı ve özellikle 0-3 yaşın önemi konusunda sizler için Norma Hanım’a danıştık.
Norma Razon, bir pedagogtan destek alınması için çocukların mutlaka sorunlu olması gerekmediğini söylüyor. Çocuğumuz için mutlu ve sağlıklı bir hayatın temellerini atabileceğimiz, yeteneklerini geliştirebileceğimiz, eksiklikleri konusunda yardım alabileceğimiz geniş bir alan olarak tanımlıyor pedagojik desteği. Ayrıca sadece çocukların değil, ailelerin de danışmanlık hizmeti aldığını söylüyor. Nasıl iyi anne-baba olunur, çocuğumu nasıl iyi bir şekilde eğitebilirim? Uykusunu nasıl düzene sokabilirim? Sağlıklı yemek düzenini nasıl verebilirim? Evlat edinmiş aileler, ikiz, üçüz anne-babaları, yıllarca tüp bebek denemelerinden sonra geç çocuk sahibi olmuş aileler, yeni bebek bekleyenler ve ergenleri de kapsayan birebir veya grup çalışmaları şeklinde geniş bir alanda ekibi ile birlikte çalışmalar yapıyor. Çocuklara yönelik gruplarda daha çok güvenli davranış geliştirme, sosyal beceriler kazandırma ve konsantrasyon artırma konularında çalışmalar yapılıyor.
(Daha fazla bilgi için; www.ekipnormarazon.com)
Sihirli Yıllar; 0-3 yaş…
Norma Hanım, özellikle 0-3 yaşın önemini vurguluyor ve ekliyor: Bu dönemde bedensel ve zihinsel gelişim çok süratli. Bedensel büyümeyi anne-babanın çok iyi takip etmesi ve buna göre ortam hazırlaması gerekli. Örneğin çok hareketli bir çocuk için koşup oynayacağı uygun bir ortam, açık hava mutlaka sağlanmalı. Hızla artan bedensel hareket ile beraber tabi ki tehlikeler de artıyor ve bu konuda da önlem almak şart.
0-3 yaş zihinsel gelişimin de çok hızlı olduğu bir dönem. Bebekler hareketlerimizi taklit ederek öğreniyor. Fark edilmediğini sandığımız seslerimiz, hareketlerimiz bebeğin, çocuğun bilgisayarına kaydediliyor ve yeri gelince de kullanılıyor. Maalesef olumsuz davranışları çok daha kolay öğrenip uyguluyorlar; bu yüzden anne-babanın davranışları ile olumlu örnek oluşturması şart. Bir olumsuz davranışın anne-babada tepki yarattığını öğrenince bilerek ve isteyerek bu davranışı tekrarlıyorlar. İstenmeyen bir davranışı bıraktırabilmenin en iyi yolu ise bu davranış ile dikkat çekemediğini anlamasını sağlamak ve olumlu davranış ile örnek olmak.
Dil gelişimi de bu dönemde çok hızlı. Anne-babalar çocuğum niye konuşmuyor diye kaygılanırken birkaç gün sonra çocuk tam bir cümle kurup anne-babayı şaşırtabiliyor veya bazı çocuklar da tek tek kelimelerle konuşmaya başlayabiliyor.
Sosyal gelişim açısından da çekingen, anne-baba ve aile büyükleri dışında kimseye yaklaşmayan bir çocuk birden bire kendisine gülen bir yetişkine gülücükler saçabiliyor. Kendi dünyasının dışında da birilerinin olduğunun farkına varıyor; bu da sosyal gelişmenin başladığının göstergesi oluyor. Geçmişte çocuklar 5-6 yaşında okula başlarken bugün nerdeyse 1,5-2 yaşında başlıyorlar. Oyun gruplarında veya miniklerin gittiği jimnastik sınıflarında sosyalleşiyorlar.
0-3 yaş ve temel alışkanlıklar
0-3 yaş aynı zamanda temel alışkanlıkların da kazanıldığı dönem. Yemek, uyku, disiplin ve bu yaşlarda başlayıp biraz daha uzun süren tuvalet alışkanlığı… Tüm temel alışkanlıklar illa ki bu yaşlarda tamamlanıyor demek mümkün olmasa da bu alışkanlıkların temeli 0-3 yaş döneminde atılıyor.
Çocuğa yapabildiği şeyleri yapabildiği zaman yaptırabilmek lazım. 1,5 yaşında bir çocuk çatala köfteyi batırıp yiyebilir; ama yerlere dökülüyor veya daha çok yesin diye anne veya bakıcı o çatalı çocuğun elinden alıp kendisi yediriyorsa daha sonra çocuk çatalla yemeyi denemiyor. Çocuk bir havucu ya da bisküviyi kemirmeye başlıyorsa yerlere dökülüyor diye onu püre yapıp ağzına verince çocuk bu sefer katı yememeye başlıyor. Maalesef bazı olumsuz alışkanlıklar da ailelerinin yaklaşımlarından kaynaklanıyor.
Çocukta istenmeyen bir davranış ne kadar erken fark edilir ve uygun bir şekilde müdahale edilirse sonuç o kadar etkili olur. Belki tüm istenmeyen davranışları tamamen yok edemiyoruz; ama eğitim ile çocukların istenmeyen bazı yönleri törpülenebiliyor. Bebeklerde, çocuklarda gördüğümüz davranışların bir kısmı da kalıtım yolu ile geçiyor. Karakter, kişilik ve bedensel özellikler bakımından kalıtımın yanında çevresel faktörler de etkili tabi ki. Bebeğin veya çocuğun anne-babadan kalıtım yolu ile aldığı özelliklerin yanında anne-babayı izleyerek kazandığı özellikler ve davranışlar da var.
İstenilen davranışın yerleştirilmesinde ise örnek davranış sergilemenin yanında kararlılık, istikrar ve ödüllendirme de çok önemli. Yemek yeme alışkanlığı, uyku, temizlik, tuvalet gibi temel alışkanlıkları kazanmamış bir çocuğa aile, örneğin okul döneminde de ödev sorumluluğunu veremiyor.
0-3 yaş döneminde anne bebeğine kendisi bakamıyorsa;
Özellikle 0-3 yaş döneminde mümkün olduğunca bebeğin bakımını ve eğitimini annenin kendisi yapması tavsiye ediliyor. Fakat bazı anneler için bu mümkün olamayabiliyor. Maddi açıdan çalışmak zorunda olabiliyor veya ‘ben ancak çalışırsam mutlu olabilirim’ diyebiliyor. Bu durumda devreye mecburen bakıcılar veya aile büyükleri giriyor. Bakıcılardan haklı olarak çok şey bekliyoruz. Sevecen olsun, hijyen kurallarına uysun, sağlıklı olsun, çocuk bakımından anlasın (sağlık, hastalık, eğitim, oyun, oyuncak konularında bilgili olsun), çocuğun gelişim aşamalarının bilincinde olsun, bizim çocuğumuzun farklılıklarını görsün, annenin disiplinine paralel bir disiplin uygulasın istiyoruz. Maalesef hepsini bir arada bulmak çok güç.
Alternatif çözüm; anaokulları ve kreşler. Tabi ki bunların da ideal koşullara uygun olması lazım. 0-3 yaş çocuğunun bire bir ilgiye ihtiyacı var. Uygun bakıcı bulunamadığında çok az sayıda çocuğun olduğu bir eğitim grubu düşünülebilir. Ülkemizde çalışan anneler için gönül rahatlığı ile çalışabilmeleri için daha iyi imkanlar yaratmamız lazım. Bir bakıcıya birebir bağlı kalındığında, hele çocuğun da çok sevdiği, alıştığı bir bakıcı ise bakıcı ayrıldığında, aile de, çocuk da ortada kalmış oluyor. Bu da çocuk üzerinde büyük bir travmaya neden olabiliyor.
Bebeğin, çocuğun bakımında farklı kişiler rol aldığında; çocukların davranış tarzları kişiden kişiye kesinlikle farklılık gösteriyor. Bazı durumlarda çalışan annede suçluluk duygusu olabiliyor. ‘Çocuğumu bütün gün başka birine bıraktım, akşam bir-iki saat görebiliyorum, dolayısı ile çocuğumu ağlatmayayım.’ hissi oluyor. Bu durumda çocuğun nazı anneye geçiyor. Aynı durum babalar için de geçerli olabilir. Bazı durumlarda da anne-baba daha kuralcı, bakıcı daha gevşek olabiliyor. Eğitim konusunda bebeğin bakımı ile ilgilenen kişiler arasında farklı yaklaşımlar olduğu zaman çocuk farklı kişilerden farklı mesajlar alıyor. Maalesef çocuk bu durumdan yararlanmasını öğreniyor.
Anneanne, babaanneler söz konusu olduğunda ise anne-baba ile her zaman paralel olmalarını beklemek mümkün değil. Önceki kuşak daha çok, seven, şımartan, hatta kendi çocuğuna yapmadığını torunu için yapan bir kuşak. Onları da bu konuda çok eleştirmemek lazım. Aile büyükleri kendi evinde kendi kurallarını, anne-baba kendi evinde kendi kurallarını koyabilirse ve durum çocuğa uygun şekilde anlatılırsa çocuklar en azından bunu daha kolay kabullenir ve zarar görmez.
Unutulmaması gereken nokta çocuk bakımında telafinin mümkün olmadığı. ‘Ben 0-3 yaşında çocuğuma bakamadım; ona bazı olumlu alışkanlıkları veremedim; ama bunu 5 yaşına geldiğinde telafi edebilirim’ diye bir şansımız yok maalesef.
Özet olarak çocuk yetiştirmede disiplin çok önemli. Disiplin değince akla çatık kaşlı uygulanan cezalar, bağırma, vurma gelmemeli. Disiplin belli kurallar, belli sınırlar, belli işlerin bu belli kurallar ve sınırlar içerisinde yapılabilmesi demek. Çocuğa bir konuda ‘hayır’ diyor ve bunu tutarlı bir şekilde yapabiliyorsanız çocuk bunun yapılmaması gerektiğini öğreniyor. Böylece ailedeki yasakları ve serbest olan şeyleri kabul ederek yetişiyor. Dolayısı ile ileride toplum kurallarını kabul etmekte de zorluk yaşamıyor. Çocuğu kısıtlamak ne kadar hatalı ise çocuğa sınırsız bir özgürlük vermek de o kadar hatalı. Belli sınırlar içinde özgürce oynamasına, gelişmesine fırsat vermeli.
Sevgi ve şevkat, çocukta güven duygusunu uyandırmak, çocukla oynarken keyif almak, eğlenerek oynamak işin temeli. Oyun, asla görev olmamalı. Aksi takdirde bunu çocuklar ve hatta bebekler hissediyor. Oyunlarımızda çocuk gelişiminin genel çizgilerini ve kendi çocuğumuzun olumlu ve olumsuz özelliklerini bilmeliyiz. Çocuklarımızın ileride kendilerine ve bize güven duymaları da bu dönemde atılan tohumlarla sağlanıyor.
Teşekkürler Norma Razon…
Minik Oğuz doğunca ne değişti? Herşey + hayat çok hızlı akar oldu… İçimde sihirli yılları kaçırma korkusu doğdu…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder