1 Şubat 2012 Çarşamba

Oğuz ve Annesinden Alışveriş Tavsiyeleri 3 (Baby&You - Mart 2011)

Bebeğiniz doğmadan önce yapıyorsanız alışverişinizi, mümkünse diğer bebekleri ürünü kullanırken gözleyin. Ürünü mutlaka sökün, takın, rahatlığına ve güvenliğine bakın. Bebeğiniz doğduktan sonra ise bebeğinizle yapın alışverişlerinizi… O’nun tepkilerine kulak verin, O size en doğru seçimi gösterecektir…

Mama sandalyesi
İşte bu konuda hata yapmadık! Yatak, yatak tekstili ve puset konularında akıllanıp, oğlumuzu da yanımıza alıp ona seçtirdik mama sandalyesini.
İnternete girip mama sandalyeleri hakkında annelerin yorumlarını, şikayetlerini okumuş olmak da faydalı oldu. Genellikle şöyle diyorlardı: ‘Mama sandalyesinde bebeğim çok terliyor, bacakları sandalyeye yapışıyor; ama silinebilen bir malzemeden yapılması gerektiği için sanırım tüm mama sandalyeleri böyle oluyor.’ Evet, bebekler çok terliyor. Hele yaz sıcaklarında çıplak bacaklarının oturdukları sandalyeye yapışması, bence hala üreticilerin bize normalleştirmeye çalıştıkları bir hata veya maliyetten kaçış. Zaten bebeklerimize yemek yedirmek dünyanın en kolay işi değil. Madem bu iş bu kadar kolay değil, hiç olmazsa bebeğin oturduğu sandalye rahat, güvenli ve de fonksiyonel olmalı.
Minik Oğuz, mama sandalyesini kendi seçti: Peg Perego Tatamia. Muşamba olmadığı için Oğuz’un tombul bacaklarına, kollarına yapışmıyor. Özel bir deriden yapılan malzemesi, kolayca siliniyor, leke bırakmıyor. Tepsiyi taktığınızda, pek çok mama sandalyesinde olduğu gibi bebek sandalyenin içine gömülmüyor. Bebeğiniz, çocuğunuz etrafına hakim, konforlu ve güvenli bir koltukta oturuyor. Bu da yemek dışında da bebeğin severek mama sandalyesini kullanmasını teşvik ediyor. (ta ki yürümeye çabalayıp, her yeri keşfetme duygusu konforun önüne geçene kadar) Emniyet kemerlerinin kolay ayarlanabiliyor olması, kolay bağlanması da (bebeği oturtup kaldırmanın kimi zaman bir savaş haline gelebileceğini düşünürsek) anne için büyük rahatlık.
Sandalyenin asansörlü olması, bebeği istediğiniz yükseklikte tutmanızı sağlıyor. Bebekler dünyayı değişik açılardan, farklı yüksekliklerden görmeye bayılıyorlar. Siz de her zaman ayakta beslemek zorunda kalmıyorsunuz bebeğinizi. Ayrıca sandalye kısmını yatar, yarı yatar ve dik olarak oturur pozisyonda ayarlayabiliyorsunuz.
Türkiye’de henüz satılmasa da deri sandalye için yedek havlu kılıfları da satılıyor; fakat set olarak. (tentesi ve pek de çekici olmayan oyuncakları ile.) Bence lüzumsuz pahalı; ayrıca havlu kısmının altı muşamba kaplı ve de sert.( Maxi Cosi araba koltuklarının yedek havlu kılıfı gibi olacağını tahmin etmiştim katalogtan, ama yanılmışım.) Sağolsun Joker bizim için özel olarak yurtdışından getirtmişti. Ürünü beğenmediğimiz için almadığımız halde gayet kibar ve yardımcı davrandılar bize. (Metrocity Joker Mağazası’nın yöneticisi Nilüfer Hanım’a teşekkürler.)
Oğuz 6 aylıkken ek gıdalara başlama aşamasında aldık mama sandalyemizi. Oğuz bu ayda 8 kiloydu. Mama sandalyesinin en alt kademede doğumdan itibaren salıncak olarak kullanılabildiğini öğrendiğimde çok üzülmüştüm. Çünkü ara uykuları için sanki sihirli bir değnekti. )Kitabınızı okurken, bilgisayarda bir şeyler yaparken tek elinizle sallıyorsunuz bebeğinizi.) Maalesef bu kademe 9 kg’a kadar kullanılıyor. İtiraf edeyim ki biz 10 kg’a kadar kullandık. Bunun üzerindeki kilolarda zaten salıncak mekanizması iflas edebileceği için zorlamamakta fayda var.

Ana kucağı ve oto koltuğu
Maxi Cosi isofixli ana kucağı: Geçen sayımızda tavsiye ettiğimiz Stokke pusetlerin ana kucağı yok, fakat bir adaptörle Stokke pusetinizde Maxi Cosi’yi rahatlıkla kullanabiliyorsunuz. Isofix hem bu korkutucu trafikte bebeğiniz için çok güvenli, hem de her defasında kemer ile normal ana kucağını arabaya binbir zahmet ile bağlamaktan kurtulmuş oluyorsunuz. Çünkü isofix’in şasi kısmı arabaya monte ediliyor ve bir daha sökmenize lüzum kalmıyor. Sadece ana kucağını bu kısma oturtmanız yeterli oluyor. Bebeğiniz 9 kg’ı geçtiğinde ise Oğuz’un kendi seçtiği ve hala çok memnun olduğu Maxi Cosi Pearl Isofix’li oto koltuğuna geçerseniz eğer, bu şasiyi kullanmaya devam ediyorsunuz.
Oto koltuğuna yedek kılıf: Mutlaka! Maalesef yol kazaları sadece dökülen süt, su, ekmek kırığı vs… gibi masum olmayabiliyor.

Doğumdan önce mutlaka….
‘Ufak tefek şeyler’ deyip geçmeyin. Bebekli hayata geçişinizde hayatınızı ayrıntılar, ufak tefek şeyler kolaylaştırıyor (veya maalesef zorlaştırıyor.) Bize dediler ki; ‘Boş ver, lüzum yok, ihtiyaç duyduğunda alırsın.’ İhtiyaç duyduğunuzda gece saat 04:00 olabiliyor, günlerden bayram, karı-koca ve evdeki büyükler topluca yorgunluktan baygınlık geçirecek halde olabiliyorsunuz.
Emzirme yastığı : Çok sert olmayan ve kılıfı sökülüp yıkanabilenlerden tercih edin. Hatta mümkünse hastaneye bile götürün. Bebekler her ne kadar emme güdüsü ile doğsalar da hem onların, hem de annenin ilk haftalarda bu konuda öğreneceği çok şey var. İlk zamanlarda çok sık ve uzun süre emiyorlar. Emzirirken kollarınızın altına, bebeğinizin sırtına destek şart. Bu amaçla tasarlanan emzirme minderlerinin yerini sağınıza solunuza sıkıştırdığınız yastıklar tutmuyor maalesef. Mini mini bir bebeği emzirmek çok keyifli olsa da, ne kadar omuz ve sırt ağrıtan bir deneyim olduğunu ancak düzenli olarak bebeğini emziren anneler bilir. Hastaneden eve döndüğümüzün üçüncü günü (bir bayram günü idi) iki büklüm olan sırtıma acıyan eşim, emzirme minderi aramaya bayram kalabalığına karıştı. En ideal yastık olmasa da aldığı yastık, Minik Oğuz’u emzirdiğim 14,5 ay boyunca ayrılmaz parçam oldu. Kollarımın altında emzirme yastığına o kadar alışmıştım ki Oğuz’u emzirmediğim zamanlarda bile kollarım sanki o yastık olmadan boştaymış gibi hissediyordum.

Pompa: Hastaneden dönüşümüzün ikinci gecesi. Sabah saat 02:00. Oğuz saatlerdir ağlar, dizde sallanır, battaniyede sallanır, ileri geri sallanan beşiğini sevmez. (Sonradan öğreneceğiz rahatına pek düşkün oğlumuz klasik tarzda sallanan beşikleri severmiş. Annenin göğüsleri yara. Oğuz emmek ister ememez. Karnı aç doyuramaz. Anne bebeği emzirmeli, uykusuzluk hat safhada, göğüsleri emzirmezse patlayacak, bu kadar sese artık komşular kapıya dayanacak. Saat 03:00. Minik Oğuz bir battaniyede, anneanne ve dede sallıyor. O kadar yorgunlar ki koltuğu çekmişler salladıkları battaniyenin altına; ola ki bebek düşerse diye… Anne-baba hastanede süt sağdırıyor. Çünkü evde pompamız yok! Kaşık biberonumuz veya damla ayarlı biberonumuz yok! (Zira çok küçük bebeklerde anneyi emmeyi bırakmasın diye normal biberon tavsiye edilmiyor.) Sterilizatörümüz de yok! Herkes, ‘Herşeyi doldurma eve, gerekli olursa bir koşu gidip alınır’ demişti, bizden başka herkes uykuda. Saat 04:00… Sağdırdığımız sütü, çay kaşığı ile Minik Oğuz’un, kuş yuvasında annesini bekleyen minik serçeler gibi açılan ağzına dökmeye çalışıyoruz. Yarısı dudaklardan içeri, yarısı üstüne. Yuttuğu gazlar cabası. Saat 05:00… Oğuz’un gazını çıkartmaya çalışıyoruz anneanne ile; mutfakta açık aspiratör önünde…Dede arka odada sızmış. Yatak odasına gidiyorum. Minik Oğuz’un babası, kulaklarında pamuk, açılan kapı sesi ile yataktan yere düşüyor. ‘Ne yapıyorsun yerde?’ diyorum. ‘Düşüyorum, uyuyorum’ gibi bir şeyler mırıldanıyor. Yatağa geri çıkmayı düşünemeyecek kadar yorgun. Ertesi güne güç toplaması lazım. Çünkü bayramın ikinci günü, kalabalığa karışıp, emzirme minderi, çeşit çeşit yeni doğan biberonu, sterilizatör, pompa vs vs… almaya gidecek…


Minik Oğuz doğunca ne değişti? Herşey + Ev Oğuz’un eşyaları ile doldu taştı, yine de ihtiyaç listesi bitmez oldu.

Hiç yorum yok: