Haziran 2016 / Baby&You
Övünç
kaynağı mı, ağır bir sorumluluk mu?..
Fark
edilmeliler mi, fark edilince ne olur? Nasıl fark edilirler? Sonuç değişir mi?
Değişmeli mi?..
Son zamanlarda üzerinde çok fazla yayın okuduğum, uzmanlarla
konuştuğum, kendi kendimi çok sorguladığım bir konu... Bu konuda iki farklı
görüş var:
-
İlk görüş: İngilizce’de bu görüşü çok güzel
açıklayan bir ifade var: ‘So what?..’ Tam olarak ifadenin hakkını vermese de
‘Eee, ne olmuş, ne fark eder?’ olarak çevirebiliriz. Kısaca der ki: ‘Çocuğun
üstün zekalı / yetenekli olduğunu öğrendik. Eeee?... Ne değişecek ki?!’
Sağlıklı, mutlu ve normal olması dışında ne bekleriz ki
çocuklarımızdan?
(Çok dillendirmesek de içten içe aslında bütün bunların yanında
çalışkan ve başarılı olmalarını da beklemiyor muyuz? Hadi
anneler-babalar-öğretmenler, itiraf zamanı!)
IQ (zeka) testlerine ne kadar güvenilir, bir test kompleks insan
zekasının ne kadar aynası olabilir? sorusu ise başka bir yazının konusu.
Bu yazının tek amacı, ‘Üstün zeka ve/veya yetenek fark edildi, eee
ne oldu?’ Bunun yanı sıra ‘Bu özellikler fark edilmedi, ne olur?...’ sorularını
değerlendirmek. Bu noktada ikinci görüş gündeme geliyor.
-
İkinci görüş: Üstün zeka ve/veya üstün yetenek
fark edilmeli ve saptanmalıdır. Çünkü üstün zekalı / yetenekli bir çocuk ‘normal’
bir çocuk değildir. Ondan normal olmasını beklemek, ona verilen yeteneğin görmezlikten
gelinmesi, çocuğu olduğu gibi kabul etmemek demektir.
Çocuktan da bunu önemsememesini, içinden gelen sesi dinlememesini,
potansiyelini bastırmasını istemek anlamına gelir.
Aynı görüş, eğitim sisteminin ‘normal’ olarak değerlendirilen zeka
ve yetenek tanımından yola çıkarak, daha doğrusu bu dağılımdaki çocukların
ihtiyaçlarına ve gelişimlerine hizmet edecek şekilde tasarlandığını söyler. Bu
bütün dünyada böyledir. Türkiye’de, İsviçre’de, Birleşik Arap Emirlikleri’nde
de, Amerika’da... Uygulamalarda ülkelerin farkları ortaya çıkar.
Uzmanlar İngilizce’de terminolojiye ‘teacher pleasers’ olarak geçen
öğrenciler konusunda öğretmenleri uyarıyor. Bunlar öğretmeni mutlu eden,
sınavlarda başarılı olan öğrenciler. Bu öğrenciler ile üstün zekalı programına
dahil olacak öğrencilerin karıştırılmaması gerektiğinin altı çiziliyor. Tabi bu
noktaları tartışan ülkeler, üstün zekalı / yetenekli çocukları için okullarında
özel programları ve bu konuda devlet politikaları olan ülkeler.
Bu çocukların beyin MR’larına bile bakıldığında normal çocuklardan
ne kadar farklı oldukları açıkça gözükürken, normal çocuklar için tasarlanan
bir eğitim sisteminde başarılı ve mutlu olmalarını beklemek haksızlık olmaz mı?
Zihinsel açlıklarını doyurmaktan son derece uzak bir program için saatlerce
kuru bir sandalyede sıkılmadan oturmalarını beklemek biraz insafsızlık olmaz
mı?
Hat safhada bir mükemmelliyetçilik anlayışı, özellikle küçük
yaşlarda, anaokulu ve ilkokul çağlarını düşündüğümüzde, bilgiye doymayan bir
beyin ama beynin hızına yetişemeyen minik parmaklar... Makas tutma kabiliyeti, aynı
sıkıcı cümleleri tekrar tekrar yazarken sıkılması konusunda öğretmenden gelen ihtarlar.
Zaten küçücük yaşta kendi kendine okumayı öğrenmiş bir çocuktan ‘...Ama ilkokul 1. sınıfın programı bu, seslerden
hece, hecelerden kelime, kelimelerden cümleler kuruyoruuuz.’
Yahu bu çocuk, ilkokuldan önce dünyanın oluşumunu merak etmiş,
fikirler üretmiş, okumuş bitirmişti. Gayzer patlamalarını okuyordu. Ece, Lal
el-ele, el-ele E-ce el ele’yi defalarca yazması yazık günah değil mi? Öğretmenlerin
bu çocukları fark etmek konusunda eğitilmiş olması gerekmez mi? Okullarımızdan,
hele ki servet ödediğimiz özel okullardan bir gıdım farkındalık, bilgi vs... beklemek
bu çocukların hakkı değil mi?..
Çocuk disleksi... IQ yapmış
147... Resim koyman lazım kardeşim ‘a-ra-ba’nın yanına. Seslerden, heceleri,
hecelerden kelimeleri görmüyor o beyin.
Kızcağız zaten tek tek sesleri değil, bütünü görüyor; senin sittin sene bakıp
göremeyeceğin, görsen çözemeyeceğin konuları çözüyor. ‘Ay ama resim
koyamıyoruz. Sistemimizde yoook.’ Yılda 45.000 TL almak var ama sisteminizde.
Sonra Pisa skorlarında çakıyor ama ülken. Memlekette bu konuda
kanun da var hatta, ama uygulaması olmadığı ortada. Vicdan da mı yoktur,
öğretme isteği de mi yoktur?.. Sözün bittiği yerdir.
Öğretme
şevki, zevki, vicdanı olan tüm öğretmenlerimizi, bu eleştirilerin dışında tutuyor,
öğretmen torunu ve öğretmen çocuğu olarak sevgi ve saygı ile anıyoruz.
Yazın
sıcak günlerinde zaten çok fazla tatil yazısı okuyacağınızı düşünerek tatil
aylarında da üstün zekalı / yetenekli çocukların eğitimi konusuna devam edeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder