19 Ekim 2016 Çarşamba

İnsanların Hayatını Kolaylaştıran 6 Basit Makina?.. 6 simple machines which make life easier...


                                                                                                                 Nisan 2016 / Baby&You

‘Düşünmeden öğrenmek, zamanı kaybetmektir.’
Confucius

Oğuz’un Dubai’deki, İsviçre Okulu’nda  her altı haftada bir yeni bir konu işleniyor. Yaş 6,5’dan 7! Sınıf, ilkokul 2! Geçen ayki konuları, ‘İnsanların Hayatını Kolaylaştıran 6 Basit Makina’. Her hafta konu ile ilgili en az bir ödev teslim etmek zorundalar ve ödev listesinden istedikleri ödevi seçebiliyorlar. Verilen ödevin sayısından çok niteliğinin önemli olduğunun altı defalarca çiziliyor. Çoğunlukla da bu ödevler poster, sunum vs... halinde teslim ediliyor. Posterler ‘cool’, sunumlar yaratıcı olmalı!..

6 basit makina ne olabilir?... diye anne önceden şöyle bir evi dolanıyor.

(‘Neden önceden bunu yapıyor, ödevlerin anneler, babalar tarafından yapılmasına şiddetle karşı olan anne?’ derseniz:  Eeee, Oğuz Fransızca IB okuluna gidince, önceden herşeyin Fransızca’sına çalışmak gerek. Annenin İsviçre’deki güzel günlerden kalan alışveriş, kafe ve restorantlarda öttürdüğü Fransızca okuldaki konulara yardımcı olmak için pek yeterli olmuyor. Hele ki konular bilim konuları olunca... Eee, Oğuz’u bu okula gitmeye ve Fransızca öğrenmeye zaten ‘bilim okulu’ diye ikna etmiştik.)

Anne, eline kağıdı, kalemi alıp liste yapıyor:

Çamaşır makinası, televizyon, bulaşık makinası?... Hıııımmm... Çok kompleks...

Kettle, kahve makinası? (Arçelik biraz kompleks, çünkü kahveyi yapınca kendi kendine kapanıyor ya, Esse’nin elektrikli cezvesi basit sanki. Nespresso makinası?... Ooo, o kesin basit değil.) Tost makinası, blender, rondo...

Oğuz, eve geliyor. 6 basit makina örneği bulup Fransızca poster haline getirmek için evi dolanıyor: Kapı kolu, makas... diye başlıyor listeye...

Anne, ‘Oğlum makina bulacaksın.’ diye düzeltiyor. ‘Yani kettle olabilir, tost makinası olabilir.’ Oğuz, alaylı gözlerle anneye bakıyor.

‘Öyle makina değil yahuuu! Hani mühendisler (engineer’lar der aslında) neler kullanmışlar onların içinde?.. Vida gibi, tekerlek gibi...’ Her birinin Fransızca ismini söylüyor. ‘Hani Goldberg Machine’ler var ya, onlardan bulucam evin içinde dolaşarak. Bugün bütün okulu dolaştık ve okulda kullanılan basit makinalara örnekler bulup not aldık.’

Anne google’ın nimetlerinden faydalanarak en sonunda 6 basit makinanın; vida, tekerlek, eğik düzlem, makara, evye, balta gibi keskin cisim olduğunu öğreniyor, daha doğrusu hatırlıyor.

Ve daha neler neler hatırlıyor?..

Mesela fizik öğretmeninin, akım problemlerini çözerken, başparmağı ile göstererek ‘Unutmayın, akım öyle giderse, bu da ters yöne gider!’ dediğini...  ‘Bu?’ neydi ama, onu hatırlayamıyor...

Kuvvet, yol vs hesaplarını... hatırlıyor. O öyleyse, o da onun tersi... Kuvvet (fulcrum) nereye konulunca daha kolay oluyordu?.. Eskiden de hep karıştırırdı. ‘Yakına mı, uzağa mı?’ bir türlü ezberleyememişti. Çünkü aslında bunları galiba hiç öğrenmemişti. ‘Nerde, nasıl, neden kullanılır?’ bilmemişti. Ama bu konularla ilgili yüzlerce testi pek de güzel çözmüştü.

6 haftanın sonunda SAT (Summative Assessment Test) yani her bölüm sonundaki sınav gelir. Sınıfta gruplara ayrılarak bir proje yaparlar. Evden malzemeler gelir. Öğrenciler, o hafta boyunca belirli saatlerde, öğretmenden hiç yardım almadan sadece proje üzerinde çalışırlar. Basit makinaları kullanarak her grup bir sistem kuracak ve bir balon patlatacaktır. ‘Goldberg Machines, popping a balloon’ diye arayarak internette izlemenizi tavsiye ederim.

‘Evde bir örneğini yapalım da çocuğa sınıfta faydası olsun.’ der anne. Anne, baba işe koyulur. Aman Allah’ım o salonun hali... O olmaz, bu olmaz, bu sistem işe yaramaz, o sistem çalışmaz. Bir ara Oğuz kenardan bize akıl verir: ‘Bence böyle kesinlikle olmaz!’ Fikirler havada uçuşur, malzemeler bulunur, çiviyi çakmaktan sorumlu çekiç kaç tane kutu kırar, kaç parmak sakatlar, ama o çivi bir türlü yerini bulmaz. Sonunda o sırada bahçede çalıştığı fark edilen Hintli bahçıvan çağrılır... ‘Şu çiviyi çaksana şuraya!..’

En sonunda sınıfta Oğuz ve Maria kendi mekanizmalarını kurup balonlarını patlatır. Mutluyuz, gururluyuz.

Şu sıralarda madde, çözünürlük, batma, yüzme, geri döndürülebilen değişimler, döndürülemeyen değişimler üzerine çalışıyoruz. Ha bire deney yapıyoruz. Youtube sağolsun, konularla ilgili kısa filmler izliyoruz. Anadolu Lisesi’ndeki kimya öğretmenlerimi hatırlıyorum... Beni pek bir seven, Karadenizli, komik, sempatik erkek öğretmenimizi ve ben de dahil tüm kızlardan nefret eden pek de sevimli olarak hatırlamadığım bayan öğretmenimizi. Biriniz de bir zahmet bir bardağa, şeker, tuz falan koyup karıştırsaydınız, sonra suyu buharlaştırsaydık da baksaydık dibinde ne kalmış, ne kalmamış. Devletin ekstra imkanlar sağlamasına, uzay üssü gibi laboratuarları olmasına gerek yoktu bence. ‘Elinizde çayı höbürdete höbürdete içerken şekeri karıştırıp anlatsaydınız da olurdu...’ demeden edemiyor anne, bunca yıl sonra bile kaybedilen zamanları hatırladıkça.

Hiç yorum yok: