19 Ekim 2016 Çarşamba

Resim, müzik, beden eğitimi?.. Art, Music and PE?.. Obligatory, fun or waste of time?... Mart 2016/ Baby&You


Zorunluluk mu, eğlence mi, zaman kaybı mı?..
Konu nasıl gündemime girdi? Dubai’de tüm okullarda haftada bir saat yüzme dersi zorunlu.Yeni açılan okulumuzda senenin ilk başında yüzme havuzu hazır değildi. Yüzme havuzunun açılışı ile birlikte ders programları güncellendi ve yanlışlıkla anlaşıldı ki matematikten bir ders azaltıldı ve yüzme dersine konuldu. Tahmin edilebileceği gibi bazı velilerden ilk etapta itirazlar oldu. ‘Matematik gibi önemli bir ders yüzme için azaltılır mı hiç?’ Sonunda matematik ders saatinin aynı tutulduğu, yüzme için ilk önce sınıfın yarısının havuza gittiği, sınıfta kalanların o saatte matematik yaptığı, ikinci yüzme saatinde sınıfın kalanının gittiği, o saatte de ilk yüzme grubunun matematik yaptığı anlaşıldı. Yine de Türk anneler için çok yeterli gelmedi bu açıklama. Giyinecekler, soyunacaklar, yüzmeden yorgun gelecekler, yine olan matematik dersine olacak!.. Amanın!..


Oğuz’un annesi ise pek bir sevinmişti havuz kullanıma açıldı diye, çok da heyacanlanmıştı muhteşem tesisi görünce. Son günlerde olan bu konuşmalar Oğuz’un annesini kendi çocukluğuna götürdü...

Oğuz’un annesi, ilkokulu İzmit’te okudu. Çok iddialı bir öğretmeni vardı. Öğretmenin şöyle bir anlayışı vardı: Resim, müzik, beden eğitimi gibi (lüzumsuz) ders saatlerinde sınıfın başarılı, zeki adledilen çocukları (ki malesef bunlardan biri kendisi idi) bir kenara ayırılır ve ek çalışmalar yapılırdı. Okulun bu medarı iftiharı öğrencilerinin kıymetli zamanı şarkı, türkü ile, patates baskı, boyama ile ya da koşup, atlayıp, zıplama gibi boş uğraşılarla harcanmazdı. Bu zamanlar çok verimli bir şekilde değerlendirilir; ek testler çözülürdü. Bu küçük grupta olmak bir ayrıcalıktı... Başarı, Anadolu Lisesi Sınavları’nda alınacak sonuç olarak tanımlanmıştı bir kez... Gerçi beden eğitiminde ters ve hatta düz takla atmaktan kaytarmak ve kafadan 5 (yani pekiyi notunu) garantilemiş olmaktan dolayı memnundu Oğuz’un annesi. Doğru olan buydu sanki. Yoksa koskoca öğretmenimiz, okul müdürümüz böyle yapmazdı sanki...

İlkokul yılları böyle geçti... Lisede ise üniversite sınavı kapıdaydı... Bir gazete çıkartalım dedik arkadaşlarımızla. O zaman da Oğuz’un annesi severdi yazmayı... İlk sayıda okul müdürünün gazabına uğradık. Matematik öğretmenimiz gürledi: ‘Üniversite sınavı kapıda, siz nelerle uğraşıyorsunuz?!’


O yüzdendir ki Oğuz’un annesi itiraz etti; ‘Fransızca bilmeyen çocuklar haftanın 3 günü dersten çıkartılıp yabancı dil desteği verilecek.’ dendiğinde, diğer veliler müzik, spor ve sanat derslerinde ek dil desteği verilsin dediğinde.

Araştırmalar yapıp ‘Araştırmalar diyor ki...’ demeyecek Oğuz’un annesi size. Bu konuda kendi çocukluğuna serzenişi olan bir kişi ve bir anne olarak diyecek ki...

Sanat, müzik, spor; en az matematik, dil, fen, yabancı dil eğitimi kadar önemlidir.

Bu alanlarda keşfedilmeyi bekleyen özel yeteneğin olup olmaması değil önemli olan sadece. Özel yeteneği olsun olmasın, doğuştan getirdikleri her ne seviyede olursa olsun bütün çocukların eğitiminde bu üç ders çok önemlidir.

Her ne kadar fark etmesek de, fark ettiğimizi iddia etsek de çocukların hayatında ne kadar çok stres olduğunu bence tam olarak idrak etmemiz imkansız. Bu dersler çocukların gerginliklerinden, hissettikleri ama tanımlayamadıkları, ifade edemedikleri rahatsızlıklarından kurtulma, rahatlama, kendini ifade etme alanı tanır çocuklara, hele ki yetkin eller tarafından veriliyorsa... Von Gogh’un Ayçiçekleri resmini ne kadar güzel kopyaladığın, fırça darbelerini ne kadar iyi kullandığın değil sadece o dersteki kazanım. O boş sayfa önünde, fırçan elinde, boyalar emrinde... Belki az önce matematik problemlerini yetiştiremedin, deneyini tamamlayamadın, bahçede istediğin oyunu oynayamadın, arkadaşınla itişip tepiştin, yemek güzel değildi, yemedin, aç kaldın, arkadaşın seninle dalga geçti, öğretmenin sana kızdı, belki her şeyi muhteşem yaptın, örnek öğrenciydin ama YORULDUN, BUNALDIN. Ne güzel fırsat sana, al fırçanı eline, boyalar emrinde. İfade et kendini. Rahatla, hak etmedin mi? Hem de nasıl hak ettin!

Bütün gün sırada oturdun, ayakların uyuştu, kalem tutmaktan küçücük parmakların yoruldu. İçinde birşeyler vardı söyleyecek, sen de biliyordun cevabı, Fransızca söylemek pek bir zordu, arkadaşın Fransız, anası Fransız, babası Fransız, bilingual okul, anadilinin yanında bir de üç farklı dilde eğitim... Türk olmak, yeni olmak, küçücük olmak kolay olmasa gerek. Bir de şikayet de etmezsin sen. Görev adamısın. Verileni yaparsın. Bunalmaz mısın? Haydi, PE (Spor) dersi, Mr. Duncan beyzbolu anlatıyor. Beyzbol da ne? Boşver desem, boş vermezsin. Sen koş haydi çimenlerde, rahatla... 

Goldberg makinaları diye bir şey girdi hayatımıza (başka bir yazının konusu)... uğraştın durdun, sistemi kuracaksın, balonu sonunda patlatacaksın, bunu sistemli bir şekilde anadilin olmayan bir dilde, bütün terminolojiye hakim olarak anlatıp, yazacaksın, noktalama işaretlerini de unutmayacaksın, yaşın daha 6,5 olacak. Bütün bunlar muhteşem... ama günün sonunda müzik olsun bir yerlerde. Git müziğe, zaten hayransın Mr.Hazlett’e... Öğren nasıl kullanılmış 6 basit makina müziğin dünyasında. Biraz müzik olsun hayatında.

Büyüdüğünde, yorulduğunda, üzüldüğünde rahatlama yöntemlerin olsun. Bir spor dalı olsun düzenli yaptığın, iyi olduğun, hayatının sonuna kadar seni sağlıklı, zinde tutsun. 30’undan, 40’ından sonra spor insanın hayatına kolayca girivermiyor. Alınan birkaç kilo sonrasında yapılanlar ve kilo verilince bırakılan egzersizler, spor yerine geçmiyor.

Müzik, sanat olsun hayatında... Güzellilerden zevk almayı küçük yaşlarda öğrenir insan, yoksa bir bakarsın, zımbırtı, dımbırtı, saçmalık vs... diyen politikacılar gibi olursun. Onlar da bir zamanlar küçücük ve hatta kim bilir sevimli çocuklardı. Bu dersler insana sakinlik, biriken gerilimleri doğru yöntemlerle boşaltma yetisi, farklı bakış açıları kazandırır. Güzellikleri fark etme, zevk alma yeteneği kazandırır. Ve güzellikleri fark eden, zevk alan insan, güzellik gördüğünde korumak ister...



Hiç yorum yok: