19 Ekim 2016 Çarşamba

Dubai’ye Dönmek... Back to Dubai...


                                                                                            Eylül 2016 / Baby&You
Günlerden 16 Haziran, haftaya Perşembe günü okulumuzun son günü. Bu yazı yayınlandığında çok ama çok hevesle beklediğimiz Türkiye yaz tatilimiz gelmiş ve geçmiş olacak... Öyle tahmin ediyorum ki biraz hüzünle İstanbul’umuzdan ayrılıp Dubai’ye gelmiş olacağız...


Dubai’de evimizde gece yarısı olacağız (inşallah). Ertesi sabah okulun ilk günü... (Türkiye’de okullar hala tatil olacak. Oğuz, ‘Ama haksızlık!’ diyecek.) Okulun ilk günü, nasıl olsa yarım gün ve yeni öğretmenlerle tanışma şeklinde geçecek bahanesi ile son güne aldık uçağımızı. ‘Bir gün daha fazla İstanbul’da kalmak kardır.’ diyerek. Hava sıcaklığı 500’ye dayanmış; hissedilen sıcalık ise nemin ve İstanbul’dan yeni dönmüş olmanın etkisi ile sauna boyutunda olacak.

‘İnşallah’ın anlamı Orta Doğu’da farklıdır. Türkiye’deki gibi ‘Allah izin verirse’değil!

‘Belki oluur belki olmaz, belki yaparım, belki canım istemez yapmam, o andaki duruma, ruh halime, hava sıcaklığına, nem durumuna göre değişir... veya bahanesi hava değil sadece damarlarımda akan Orta Doğu kanıdır.’ Gerçi bu coğrafyada özellikle uzun süre yaşamış Avrupalılar’da da bu ‘İnşallah ruh hali’ oldukça yaygınlaşmıştır. Adapte olmasanız, değişmezseniz yaşayamazsınız zaten. Yaşayabilseniz de sık sık burnunuzdan gelme durumu ile karşılaşabilirsiniz. O durumla her şekilde karşılaşıyorsunuzdur da, kabullenirseniz, beklentilerinizi buna göre ayarlayabilirseniz;  kan basıncınız normal, uykularınız daha düzenli olacak ve saçınız daha az dökülecektir. O saçlar elbet tüm Biotin vitaminlere, filtrelere ve özel şampulanlara rağmen zaten dökülecektir; ama alışırsanız kel kalma riskiniz azalır. Zira Dubai’de yaşayan kadınlar suyun ve stresin el ele vermesi ile ciddi bir kel kalma ya da az saçla yaşama tehlikesi ile karşı karşıyadır.

Umulur ki yokluğumuzda evde herhangi bir şey ters gitmiş olmasın. Klimalar 200’de ayarlanmış olarak bırakılacak tabi ki. Zira aksi takdirde (şaka maka değil), nemden bütün eşyalarınızı su ve küf içinde bulmanız garanti. Sıcaklardan evi basacak haşarat cabası... Tüm lavabo delikleri, küvet, duş giderleri sıkıca kapatılacak!

Umulur ki döndüğümüzde ummadığımız bir delikten bir geko (bir çelit kertenkele) ailesi eve girip yerleşmiş olmasın. (Zira geçen gün Oğuz’un ‘Acil durum!’ diye bağırması ilk defa gerçekten de  bir acil durumu haber veriyordu. Odasında tavanda bir geko dolaşıyordu. ‘Acil durum’ Oğuz’un dünyasında, ipad’in şarjının bitmesi, legosunun tam son parçayı takarken parçalanması şeklinde oluyor genellikle.)

Umulur ki biz tatildeyken yağmur yağıp evi sel basmasın. ‘Yaz vakti çölde yağmurun işi ne?’ demeyin. Havalar çok kötü giderse rahatlatmak ve sapsarı kumların kapattığı göğün maviliğini bir zerre olsun ortaya çıkartmak için bir yağmur bombası atılmış olabilir. Bomba biraz güçlü ise sel basacağı garantidir. Zira bu kış dünya televizyonlarında da çıkan ‘Dubai’yi sel bastı!’ haberleri sırasında, Oğuz’un annesi koca araba yarı beline kadar su içinde saatlerce okul yolunda trafikte kalmıştı.

Eve kavuşursunuz; ‘Of be, şükür...’ derken girişte birden ayağınız kayar. Zira evi su basmıştır. Üst kattaki merdivenlerden bir ırmak yatağını bulmuş salona doğru şakır şakır akmaktadır. Her yer acil durum halinde olduğu için ustalar gelemez. Evde ne kuru havlu kalır, ne çarşaf. Çölün ortasında hem dışarıda, hem evin içerisinde sel baskını da yaşamak vardır kaderde. Allah beterinden saklasın. Bu arada baba İstanbul’dadır. Arnavutköy Sütiş’te güneşli ama hafif serin, şahane bir İstanbul havasında çektirdiği menemen ve çaylı kahvaltı fotoğraflarını yollar. Biz de ona selde kalma fotoğraflarımızı!..

Dubai’de evlerin su boruları ilginç bir şekilde bağlanmıştır. İnsanın içindeki meraklı ve kızgın ses der ki kırsam şu yerdeki karoları da görsem altındaki labirenti...  Hangi akıl, akıl etmiş, icat etmiştir ki, bütün evlerde ve 5 yıldızlı otellerde sistem hep aynıdır... Mesela banyonuzda bir duş ve bir de küvet varsa ve küveti doldurup köpük banyosu falan yapmaya niyet ettiyseniz (Annede nerede öyle bir keyif zamanı, köpük banyosundaki Oğuz tabi ki!) bilin ki küvetteki o köpükler nasıl oluyorsa duşun ve/veya banyo zemininin gider deliklerinden öyle böyle değil çıkacak ve hatta taşacak ve illa ki ayağınızı kaydıracaktır.

Aynı mantıkla tuvaletlerin borularının da bağlantısının yapıldığını düşünürsek... bahçedeki kanalizasyon borularından biri tıkandı ya da kırıldı ise, herşey bir masum sifon dokunuşu ile geri tepecek, siz  misafir tuvaletinizde çığlık çığlığa bağırırken, Oğuz da diğer tuvalette ‘imdaaaat’ diye bağıracaktır. Zira aynı zamanda diğer odanın da tuvaleti taşıyor olacaktır. Eve gelen ustalar taşan tuvaleti tamir ettikten sonra o çıplak, vıcık vıcık ıslanmış ayakları ile biraz sonra başka evlere girecektir. (ya da aslında sizin evinize de o ıslak ayaklarla gelmişlerdir zaten. Tavsiyem ustalara asla ayakkabı çıkarttırmayın. Asla! Gerçi illa ki, yine de çıkartacaklardır.)

Buralarda fazla düşünmeyin, gözünüzü kapatın, geçin. Dahası köpüklü bir Türk kahvesi hazırlayıp bahçeye çıkın. Her şeye rağmen güzellikleri görün. Mesela çölün ortasında bir Golf Kulübü’nde yaşamanın zevkine varın. O sırada golf sahasında ilaçlamaya denk gelin. Bahçenize doğru kaçan milyonlarca sinek ve benzeri yaratık saldırısından kaçmak için kırık kanalizasyon borusundan evinize kaçan böceklere karşı ilaçlattığınız evinize geri dönün. Bu arada Oğuz ve baba, Wild Wadi su kaydıraklarında keyif yapıyor olsun. Aman keyifleri yerinde olsun. Zira ailece facia yaşamanın kimseye faydası yoktur.


Merhaba Dubai! Bir sonraki sayıda Dubai’de yaşamanın ve burada çocuk büyütmenin avantajlarından bahsetmek üzere hoşçakalın...

Hiç yorum yok: