Oğuz, artık
Dubai’de... Dubai’nin iki dilde eğitim yapan tek okulu Swiss International
Scientific School’da... Geçen ayki yazımızda çift dilde eğitimin
avantajlarından söz etmiştik.
‘Çift dilde eğitim gören çocukların sosyal yönden daha güçlü
olduğu, değişik ortam ve kültürlere daha kolay uyum sağladıkları ve daha açık
fikirli insanlar olarak yetiştikleri düşünülüyor. Araştırmalar bunu söylese de,
bu konuda aile içi eğitimin ve kültürün daha baskın olabileceğini düşünmeden
edemiyorum.’ diye devam etmiştik.
Oğuz’un yarı Fransız yarı Amerikalı, bir arkadaşı şöyle diyor.
‘Arapça’yı hiç sevmiyorum. Biliyor musunuz niye? Çünkü Araplar Çince’yi taklit
edip kendilerine bir dil yaratmış.’ Aynı arkadaşı, Amerikalı annesinin Oğuz’un
Türk olduğunu duyunca çok şaşırdığını, ‘Bir Türk aile neden çocuğunu İsviçre
okuluna gönderir, hiç anlamıyorum.’ dediğini anlatıyor. Gönderebileceğiniz
alternatif okullar zaten Amerikan, Fransız, İngiliz, Hint ya da Arap okulları
bu arada. ‘Çocuktan al haberi...’ diye boşuna dememiş Atalar.
Yıllar öncesine gidiyorum. Cenevre’de P&G genel merkezinde öğle
tatilinde yoga dersi veriliyor. Ben de her hafta katılıyorum. Meditasyon/Dua
odası diye bir oda var binada. Genellikle Araplar gelip namaz vakitlerinde
namazlarını bu odada kılıyorlar. Yoga, meditasyon gibi aktiviteler de bu odada
yapılıyor. Yoga saatine, başkan seviyesinden, asistana kadar geniş bir yelpazede
şirket çalışanlarından katılım var. Yoga sırasında kapı usulca açılıyor, yüzünü
görmediğim bir adam içeride ders olduğunu fark edince, özür dileyerek kapıyı
kapatıyor. Üst düzey batılı yogacılardan biri, ‘Sanırım bir Arap dua etmeye
geldi.’ diyor kıkırdayarak. Yoga öğretmeni; ‘Zannetmiyorum Arap olduğunu. Gelen
kişi uzun boylu ve yakışıklıydı.’ diyor. Bu espri herkesin pek hoşuna gidiyor
ve herkes katıla katıla gülüyor. ‘Araplar, uzun boylu ve yakışıklı olamaz.’ bu
konuşmanın alt yazısı. Muhtemelen, bu yöneticiler dünyanın pek çok yerinde
çalışmış, ‘çok ulusluluk, kültürlere saygı vb...’ gibi çok önemli eğitimlere
katılmış, değişik milletlerden insanları yönetmiş kişiler. Eğitim, okulda ya da
şirkette değil, ailede başlar. Okul, şirket vs üzerine koyabildiğini, kabın
alabildiği kadarını koyar veya koyuyormuş gibi gözükür. Bir pencere açar. O
pencereden bakmak, görmek, görebildiğini anlamak, doğru anlamak, anlamak için
bakmak... gözün, beynin, gönlün kapasitesi kadardır. Dünyanın en ünlü şirketine
başkan olsan ne fayda, ülkene başkan olsan, Birleşmiş Milletler başkanı olsan
ne fayda?.. Gözünün ve gönlünün kapasitesi ailende aldığın, alacağın görgü
kadardır. Gerisi Doğan Cüceloğlu’nun ifadesi ile ‘mış gibi yaşam’ın ötesine
geçememektir. ‘Saygılıymış gibi olmak, dünya vatandaşıymış gibi davranmak, vs.
vs...’ İşin öteki yanı benim o gün ‘Komik olan ne?’ dememiş olmamdır. Oğlumdan
bekliyorum, dimdik durmasını, doğru bildiğinden şaşmamasını... Annesi ne kadar
örnek olabilmiştir oğluna, tartışılır.
Oğuzlar okulda, altı hafta boyunca fark yaratan, dünyayı
değiştiren kişileri işlediler. Christopher Colombus, Florence Nightengale, Rosa
Parks bunlardan bazıları idi. Oğuz, özellikle Rosa Parks’ın hikayesinden çok
etkilendi. Ne yalan söyleyeyim, ben Rosa Parks’ı Oğuz sayesinde tanıdım.
‘Rosa Parks, bir Afrika-Amerikalı.
Onun derisi siyah.’ dedi Oğuz. ‘Biliyor musun, eskiden Amerika’da derisi siyah
olanlar her yere giremiyormuş. Otobüste de derisi beyaz olanlara yer vermeleri
gerekiyormuş. Rosa Parks yer vermemiş ve onu hapse atmışlar. Ama sonra siyahlar da istedikleri yere oturabilmiş...’ diye
devam etti. Oğuz bu hikayeden o kadar etkilenmiş ki o hafta boyunca eve
geldiğinde Ipad’den hep Rosa Parks ile ilgili bir şeyler bulup okumak, dinlemek
istedi. Yine de anlayamadı. ‘Ama neden? Neden beyaz derililer, onu üzmüş, ona
kalk demiş? Ama neden? Önce Rosa Parks gelmiş otobüse, neden arkaya geç
demişler ona?’
‘Chirtopher Colombus doğunun zenginliklerine ulaşmak için karadan Hindistan
ve Çin’e doğru gitmeye korkmuş. Çünkü yolda Türkler varmış. Batıdan dolanarak
denizden giderken de yanlışlıkla Amerika’ya gitmiş ama orayı Hindistan sanmış.
Neden Türkler’den korkmuş? Neden bizden korkmuş? Doğudan aldığı şeylerin
parasını ödemiş mi, çalmış mı? Christopher Colombus iyi miymiş, kötü mü? Bizden
korkuyorsa, başkalarının eşyalarını alıyorsa ama kötüdür. Kötü insanları neden
öğreniyoruz okulda?..’
Türkiye’de olsak henüz veya hiç bir zaman gündemimize girmeyecek,
pek çok açılım kattı okulun sistemi ve uluslararası bir ortamda eğitim görmek
bize. Memleketinden uzakta, başka bir ülkenin okulunda, dünya vatandaşı olma
çerçevesinde 6 yaşından beklenmeyecek çıkarımlarıyla, o küçücük, sevimli aklı
neler neler düşünüyor daha kim bilir?..
Ne kadar temiz, dolambaçsız çocuk aklı, ne kadar hesapsız, net.
Dünyanın karmaşıklığına ne güzel gözlerle bakıyor. Burası artık Orta Doğu. Ne
kadar hiç bitmeyen yaz tatili desek de, hala gidemediği dünyanın en güzel su
kaydırakları vs diye pazarlasak da burası Orta doğu... Bütün renkliliği,
canlılığı, karmaşası, kayganlığı, bir öyle bir böyle, bir güneş, bir kum fırtınası,
bir en güzel sahillerde keyif, en güzel lokantalarda yemek, öte yandan musluğundan
akan arıtılmış (?) deniz suyu... Saçın dayanmaz dökülür, çimenleri sulayan
evlerin kirli suyu, insanı ya sabır taşına çevirir ya da çatır çatır çatlatır,
patlatır.
Anne, Hintli perdeci Muhammed ile mi uğraşsın, Pakistanlı
şoförlerle mi, yoksa Filipinli temizlikçilerle mi? Kuveyt’ten gelen babasına
Oğuz anlatır. ‘Annem imdat oldu!..’ Dünya vatandaşı Oğuz, bu işin şu ana kadar
şampiyonudur. Zira anne şu an şiddetle Sütiş’te menemen yiyip, ardından serin
boğaz havasında yürüyüş yapmak ihtiyacındadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder