Pek geç
başladık, pek sevdik, pek bir zor bıraktık biberonu... Biz artık ‘bebek’
değiliz... ‘Abi’ olduk.
Oğuz, 9 aylık olduğunda artık beşiğinin fiziki limitlerini zorlamaya
başlamıştı. İçinde rahatça dönemeyecek kadar büyüyen azman oğlum, beşiğine
‘hoşçakal’ demek zorunda kaldı. Bu ayrılış gece uykusunda anneyi saat başı
emmeden uykuya dalamama olarak yeni bir bağımlılık yarattı. Sonunda anneyi emmek
dışında bağlanacak, uyumasına yardım
edecek başka bir arayışa başladık. (Oğuz gündüz de ziyadesi ile anneyi emen ve
yemek yiyen bir bebekti.) Dişlerimiz de çıkmaya hiç niyetli olmadığından diş
çürüğü korkumuz da olmayınca, ilk defa gece devam sütüne başlayalım dedik... O
biberon, bu biberon, kabul etmedi Oğuz. Emziğe karşı olan anne, onu bile
denedi, gece uykusunu düzene sokmak için. O denli çaresizdi anlayacağınız...
Boş bir plastiği emmek Oğuz’a cazip gelmedi. Sonunda bir İsviçre ziyaretimizde
Tommy Tippee marka bir biberon denedik. Şimdilerde benzerini Chicco da yaptı.
Tommy Tippee, şekli anne memesine en yakın biberon olması nedeni ile bu konuda ödüllü
bir marka... En büyük ödülü de Oğuz’dan aldı. Daha dükkandan çıkmadan eline
aldı, bayıldı, o gün bugündür de elinden bırakmadı... 5 gece öncesine kadar...
Veee bu ayrılış çook acıklı oldu.
İlk dişimiz 15
aylık patlayınca, dolayısı ile azı dişlerimiz de geç geldi. Peynire
düşkünlüğümüz dişlerimiz için bir nebze olsun koruyucu oldu. Bunun yanında diş
bakımımızı hep düzenli yaptık. Bütün bunlara rağmen, gece süt içmek dişlerde
çürümeğe neden olabiliyor. Hem diş çürüğünü önlemek, hem gece uyanmadan uyumaya
alışmak, fazlası ile uzamış biberon tutkumuza son vermemize neden oldu.
Oğuz, ne zamandır zaten gece bez takmak istemiyor, arkadaşları
gibi gece de kilot giymek istiyordu. Yatma zamanı odamızda hep aynı muhabbet...
-
Bez istemiyorum, kilot istiyorum!
-
Tamam annecim. Eğer gece biberonsuz uyursan
altına yapmazsın ve beze ihtiyacın olmaz. Böylece kilot giyebilirsin.
-
Bez, bez!
Pazarlık çok çabuk bitiyor; biberondan ‘bal süt’ tutkusu, kilot
giyme isteğinin önüne geçiyor(du) her gece. (İçine bal koymasak da adı, Oğuz
için ‘bal süt’.)
Önce beşik gitti. Sonra mama sandalyesi. Boyumuza uygun body
bulunmaz oldu. Gece tulumu gitti. Stokke pusetimiz de pek bir kahrımızı çekti.
Sonunda taşıma limitini doldurdu. Depoya kalktı. Gündüz bezi gitti. Bir sayıda
bebeklikle tek bağımızın gece bezi ve biberon olduğunu yazmıştım. Uzuuun zaman
önce... ‘Neredeyse askere bile bu çocuk biberonla gidecek.’ lafları da epey
zamandır etrafta dolaşmaya başlamıştı. Oğuz, biberonu ağzına alır almaz uykuya
dalıyor ve anne de rahat ediyordu, ne yalan söyleyelim. Ne anne, ne Oğuz
hazırdı bu adıma.
Sonra işler çığrığından çıktı. İki biberon süt içmeden uyumaz,
sonunda da bir saat sırtını sıvazlatır, şarkı söyletir oldu. Gece iki kez
mutlaka uyanmaya, hepsinde süt istemeye başladı. Gerçi çeşitli defalar aradaki
sütü kesmiştik; ama hastalıklar, ameliyatlar ve seyahatler bizi bu aşamada da
geriye döndürmüştü malesef. Dolayısı ile sınırları hayli zorlanan 6 numara bez
yetersiz kalır oldu.
Geçen akşam aniden, öncesinde hiç planlamadan, anlaşmamızı yaptık
Oğuz ile...
Yatmadan bardakta azıcık sütünü içecek, biberonda süt istemeyecek
ve bütün arkadaşları gibi kilot giyecekti gece uyurken. İtirazsız kabul etti. O gün zaten
pek bir uyumlu günümüzdü. Anlaşmamız pijamamızı giyip, dişlerimizi fırçalayıp, yatağımıza
yatana kadar sürdü. 15 dakika sürmesi ile dünyanın en kısa anlaşması ünvanına aday
oldu. Oğuz anlaşmayı bozsa da, anne ve baba bu sefer çok kararlıydı. Zorlu 3-4
gece ardından zafer hepimizin oldu. Ucunda biberonda süt gibi kıymetli bir şey
kalmayınca gece uyanmaya lüzum da olmadı. Ama uykuya geçiş bizim ve apartman
sakinleri için pek bir acılı gerçekleşti. Oğuz her şeyi denedi; acındırmayı, bir kaplan gibi kükremeyi,
pazarlık etmeyi... Babamızın da desteği ile o üç gece aşıldı. İlk gece iki
saati buldu uyutma faslı. Kriz artık çözülmez noktaya gelince anne, odayı
babaya devretti. (El değiştirmeyi geçiş aşamalarında tüm ailelere tavsiye
ediyorum. Çünkü minik azmanlarımız anneyi daha kolay çökertebileceklerini
biliyorlar malesef.) Yılmadık, vazgeçmedik. Geri dönüşü olmayacak şekilde o
sevimli biberona ve bal süte ‘hoşçakal’ dedik.
-
Ben bebeğim. Süt!
-
Benim süte ihtiyacım var. Biberon bal süte
ihtiyacım var. Süüt!
-
Süt beni büyütür. Süüüt!
-
Ama ben süte bayıılırııım. Biberon süte
bayılırııım. Süüüüt!
-
Rahatlayamıyorum... Bal süt olmadan
rahatlıyamıyorum. (Anne Oğuz’u seviyor.Bir
saniye geçiyor...)
-
Yeniden rahatlayamıyorum. Süüüüüt! Beeez!
Annenin artık
pek ağır kaldıramaması, Oğuz’un pek bir tehlikeli olmaya başlayan atlama
hareketleri sonucu karyolamızın parmaklıklarını da en sonunda kaldırdık. Üç
akşam biberonsuz uykuya dalma savaşından sonra dördüncü akşam, yatağının bu
yeni hali Oğuz’u pek mutlu etti. Bir süredir zaten yatağını sevmediğini, ‘beğenmediğini’
söyleyip duruyordu; dolayısı ile bu değişiklik biraz ilgi yarattı. Gerçi sonra
yine yatağının babanın yatağı kadar büyük olmamasına tepki koydu. (Nedense anne
ile babanın ya da annenin yatağı değil, ‘babanın yatağı’ ya da ‘baba yatak’.)
Pek bir geç
yapıyormuşuz biz bu geçişleri anlaşılan. Hep düşmesinden korkuyorduk (daha
doğrusu korkuyordum) ya da kalkıp
karanlıkta tehlikeli birşeyler yapmasından... (Tabi ki yatağın yanına, yere 4
kat kuş tüyü yorgan sermeyi ihmal etmedim. Dün gece üstünü örtmeye kalkığımda yerde
yorganların üstünde mışıl mışıl uyurken buldum meleğimi. Böylece önlemlerimin
abartılı olduğunu düşünen babamıza karşı bir kozum daha oldu...
Dün gece,
birkaç defa (azgınlık boyutuna varmadan) süt istese de huzurlu bir şekilde
yattı yatağına. Işığı azalttık... Parmaklıklarımızdan kurtulduğumuz için yanına
oturabildim. Üç tane Winnie hikayesi okudum. Üçüncüsü bitmemişti ki bir melek
gibi uykuya dalmıştı.
Bu arada
istedim ki yeğenim Bengisu gibi gece hiç tuvalete kalkmayan bir çocuk olsun; bu
şekilde alıştıralım. ‘Süt içmeyinde ihtiyacı da olmaz zaten.’diye düşündüm. Oğuz,
biberon umudu bitince deliksiz uyumaya başladı. Anne daha ne ister?.. Sabah kuru bir yatak tabi ki... İşte o,
olmadı! Aman Allah’ım nasıl bu kadar çok çiş yapılır? Nasıl göl gibi ıslağın
içinde yatıp, mışıl mışıl uyuyabilir bir insan? O yüzden gece bir kez kaldırıp tuvalete
götürmeye başladık; dolayısı ile de sabahları kuru kalkmaya.
‘Buna şükür.’
diyerek bir dahaki sayıda yeni maceralarda buluşmayı diliyorum.
Oğuz’dan seçmeler
-
Merhaba keçi... Senin adın ne?
-
(Yumuşacıkbir
sesle...) Ebru... Senin adın ne?
-
Benim adım da Oğuz. Tanışdığımıza teşekkürler ederim.
Minik Oğuz doğunca ne değişti? Her şey + ‘Biberon’ ve ‘popodan
çıkan son kuru bezi’ anı diye saklayan bir insana dönüştüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder