13 Kasım 2013 Çarşamba

Elveda biberon, elveda gece bezi... Goodbye bottle, Goodbye diaper...



Pek geç başladık, pek sevdik, pek bir zor bıraktık biberonu... Biz artık ‘bebek’ değiliz... ‘Abi’ olduk.

Oğuz, 9 aylık olduğunda artık beşiğinin fiziki limitlerini zorlamaya başlamıştı. İçinde rahatça dönemeyecek kadar büyüyen azman oğlum, beşiğine ‘hoşçakal’ demek zorunda kaldı. Bu ayrılış gece uykusunda anneyi saat başı emmeden uykuya dalamama olarak yeni bir bağımlılık yarattı. Sonunda anneyi emmek  dışında bağlanacak, uyumasına yardım edecek başka bir arayışa başladık. (Oğuz gündüz de ziyadesi ile anneyi emen ve yemek yiyen bir bebekti.) Dişlerimiz de çıkmaya hiç niyetli olmadığından diş çürüğü korkumuz da olmayınca, ilk defa gece devam sütüne başlayalım dedik... O biberon, bu biberon, kabul etmedi Oğuz. Emziğe karşı olan anne, onu bile denedi, gece uykusunu düzene sokmak için. O denli çaresizdi anlayacağınız... Boş bir plastiği emmek Oğuz’a cazip gelmedi. Sonunda bir İsviçre ziyaretimizde Tommy Tippee marka bir biberon denedik. Şimdilerde benzerini Chicco da yaptı. Tommy Tippee, şekli anne memesine en yakın biberon olması nedeni ile bu konuda ödüllü bir marka... En büyük ödülü de Oğuz’dan aldı. Daha dükkandan çıkmadan eline aldı, bayıldı, o gün bugündür de elinden bırakmadı... 5 gece öncesine kadar... Veee bu ayrılış çook acıklı oldu.
İlk dişimiz 15 aylık patlayınca, dolayısı ile azı dişlerimiz de geç geldi. Peynire düşkünlüğümüz dişlerimiz için bir nebze olsun koruyucu oldu. Bunun yanında diş bakımımızı hep düzenli yaptık. Bütün bunlara rağmen, gece süt içmek dişlerde çürümeğe neden olabiliyor. Hem diş çürüğünü önlemek, hem gece uyanmadan uyumaya alışmak, fazlası ile uzamış biberon tutkumuza son vermemize neden oldu.

Oğuz, ne zamandır zaten gece bez takmak istemiyor, arkadaşları gibi gece de kilot giymek istiyordu. Yatma zamanı odamızda hep aynı muhabbet...
-          Bez istemiyorum, kilot istiyorum!
-          Tamam annecim. Eğer gece biberonsuz uyursan altına yapmazsın ve beze ihtiyacın olmaz. Böylece kilot giyebilirsin.
-          Bez, bez!
Pazarlık çok çabuk bitiyor; biberondan ‘bal süt’ tutkusu, kilot giyme isteğinin önüne geçiyor(du) her gece. (İçine bal koymasak da adı, Oğuz için ‘bal süt’.)

Önce beşik gitti. Sonra mama sandalyesi. Boyumuza uygun body bulunmaz oldu. Gece tulumu gitti. Stokke pusetimiz de pek bir kahrımızı çekti. Sonunda taşıma limitini doldurdu. Depoya kalktı. Gündüz bezi gitti. Bir sayıda bebeklikle tek bağımızın gece bezi ve biberon olduğunu yazmıştım. Uzuuun zaman önce... ‘Neredeyse askere bile bu çocuk biberonla gidecek.’ lafları da epey zamandır etrafta dolaşmaya başlamıştı. Oğuz, biberonu ağzına alır almaz uykuya dalıyor ve anne de rahat ediyordu, ne yalan söyleyelim. Ne anne, ne Oğuz hazırdı bu adıma.

Sonra işler çığrığından çıktı. İki biberon süt içmeden uyumaz, sonunda da bir saat sırtını sıvazlatır, şarkı söyletir oldu. Gece iki kez mutlaka uyanmaya, hepsinde süt istemeye başladı. Gerçi çeşitli defalar aradaki sütü kesmiştik; ama hastalıklar, ameliyatlar ve seyahatler bizi bu aşamada da geriye döndürmüştü malesef. Dolayısı ile sınırları hayli zorlanan 6 numara bez yetersiz kalır oldu.

Geçen akşam aniden, öncesinde hiç planlamadan, anlaşmamızı yaptık Oğuz ile... 
Yatmadan bardakta azıcık sütünü içecek, biberonda süt istemeyecek ve bütün arkadaşları gibi kilot giyecekti  gece uyurken. İtirazsız kabul etti. O gün zaten pek bir uyumlu günümüzdü. Anlaşmamız pijamamızı giyip, dişlerimizi fırçalayıp, yatağımıza yatana kadar sürdü. 15 dakika sürmesi  ile dünyanın en kısa anlaşması ünvanına aday oldu. Oğuz anlaşmayı bozsa da, anne ve baba bu sefer çok kararlıydı. Zorlu 3-4 gece ardından zafer hepimizin oldu. Ucunda biberonda süt gibi kıymetli bir şey kalmayınca gece uyanmaya lüzum da olmadı. Ama uykuya geçiş bizim ve apartman sakinleri için pek bir acılı gerçekleşti. Oğuz her şeyi denedi;  acındırmayı, bir kaplan gibi kükremeyi, pazarlık etmeyi... Babamızın da desteği ile o üç gece aşıldı. İlk gece iki saati buldu uyutma faslı. Kriz artık çözülmez noktaya gelince anne, odayı babaya devretti. (El değiştirmeyi geçiş aşamalarında tüm ailelere tavsiye ediyorum. Çünkü minik azmanlarımız anneyi daha kolay çökertebileceklerini biliyorlar malesef.) Yılmadık, vazgeçmedik. Geri dönüşü olmayacak şekilde o sevimli biberona ve bal süte ‘hoşçakal’ dedik.

-          Ben bebeğim. Süt!

-          Benim süte ihtiyacım var. Biberon bal süte ihtiyacım var. Süüt!

-          Süt beni büyütür. Süüüt!

-          Ama ben süte bayıılırııım. Biberon süte bayılırııım. Süüüüt!

-          Rahatlayamıyorum... Bal süt olmadan rahatlıyamıyorum. (Anne Oğuz’u seviyor.Bir saniye geçiyor...)

-          Yeniden rahatlayamıyorum. Süüüüüt! Beeez!

Annenin artık pek ağır kaldıramaması, Oğuz’un pek bir tehlikeli olmaya başlayan atlama hareketleri sonucu karyolamızın parmaklıklarını da en sonunda kaldırdık. Üç akşam biberonsuz uykuya dalma savaşından sonra dördüncü akşam, yatağının bu yeni hali Oğuz’u pek mutlu etti. Bir süredir zaten yatağını sevmediğini, ‘beğenmediğini’ söyleyip duruyordu; dolayısı ile bu değişiklik biraz ilgi yarattı. Gerçi sonra yine yatağının babanın yatağı kadar büyük olmamasına tepki koydu. (Nedense anne ile babanın ya da annenin yatağı değil, ‘babanın yatağı’ ya da ‘baba yatak’.)

Pek bir geç yapıyormuşuz biz bu geçişleri anlaşılan. Hep düşmesinden korkuyorduk (daha doğrusu korkuyordum) ya da  kalkıp karanlıkta tehlikeli birşeyler yapmasından... (Tabi ki yatağın yanına, yere 4 kat kuş tüyü yorgan sermeyi ihmal etmedim. Dün gece üstünü örtmeye kalkığımda yerde yorganların üstünde mışıl mışıl uyurken buldum meleğimi. Böylece önlemlerimin abartılı olduğunu düşünen babamıza karşı bir kozum daha oldu...

Dün gece, birkaç defa (azgınlık boyutuna varmadan) süt istese de huzurlu bir şekilde yattı yatağına. Işığı azalttık... Parmaklıklarımızdan kurtulduğumuz için yanına oturabildim. Üç tane Winnie hikayesi okudum. Üçüncüsü bitmemişti ki bir melek gibi uykuya dalmıştı.

Bu arada istedim ki yeğenim Bengisu gibi gece hiç tuvalete kalkmayan bir çocuk olsun; bu şekilde alıştıralım. ‘Süt içmeyinde ihtiyacı da olmaz zaten.’diye düşündüm. Oğuz, biberon umudu bitince deliksiz uyumaya başladı. Anne daha ne ister?..  Sabah kuru bir yatak tabi ki... İşte o, olmadı! Aman Allah’ım nasıl bu kadar çok çiş yapılır? Nasıl göl gibi ıslağın içinde yatıp, mışıl mışıl uyuyabilir bir insan? O yüzden gece bir kez kaldırıp tuvalete götürmeye başladık; dolayısı ile de sabahları kuru kalkmaya.

‘Buna şükür.’ diyerek bir dahaki sayıda yeni maceralarda buluşmayı diliyorum.

Oğuz’dan seçmeler

-          Merhaba keçi... Senin adın ne?

-          (Yumuşacıkbir sesle...) Ebru... Senin adın ne?

-          Benim adım da Oğuz. Tanışdığımıza teşekkürler ederim.


Minik Oğuz doğunca ne değişti? Her şey + ‘Biberon’ ve ‘popodan çıkan son kuru bezi’ anı diye saklayan bir insana dönüştüm.

Hiç yorum yok: