17 Nisan 2017 Pazartesi

Özgüvenli çocuk yetiştirme sanatı... The Art of Raising a Confident Child...


Özgüven konusuna iki yıl önce uzun uzun deyinmiştik. Konu bu kadar önemli ve tanımı bu kadar karışık olunca anneler için kısa bir değerlendirme hazırladık.

Her bir maddeye, gönül rahatlığı ile bir tık koyabiliyor muyuz?.. Test, sınav kelimeleri çoğu zaman ürkütücü ve pek de sevimli değil, o yüzden adına ‘değerlendirme’ dedik .Pedagoglara neden gideriz? Amerika’yı yeniden keşfetmek  için değil aslında, sadece silkinmek için. Bu ayki yazıda biraz terleyelim biraz silkinelim, daha keyifli yazılarda önümüzdeki aylarda buluşalım istedik...


§  Olumlu bir ev yaşamımız var mı? Ev yaşamında çocuğumuzun sınırlarını tanımladık mı?
Sınırlar bugünden yarına, meşguliyetimize ya da ruh halimize göre değişiyor mu? Örneğin
bugün i-pad, TV yasak ya da sadece 1 saat, başka bir gün 5 saat ya da bütün gün oluyor mu?  

§  Çocuğumuzdan beklentilerimiz onun yetenekleri ve kapasitesine uygun mu? Yoksa
çocuğumuz okulun bir türlü keşfedilmemiş dahisi mi?

§  Çocuğumuzun yetersizlikleri bizde gerginlik yaratıyor mu? Geri bildirim vermeyi hepimiz
pek bir seviyoruz da, çocuğumuza genelde yetersizliklerinden mi bahsediyoruz, yoksa
başarılarılarından mı, başarıya götüren yollardan mı?

§  Başarıyla sonuçlanmasa da çabasını takdir edebiliyor muyuz? Başarılar, birincilikler, takdir, şampiyonluklar unutulur gider belki bir gün; ama çaba sarfetmeyi öğrenmek ömür boyu kalır. Ya çaba ile, alın teri ile gösterilen gelişim,  ilerleme?.. Takdir edilmesi gereken süreç ve gelişimdir. Ya bir sonraki adım için yüreklendirme?... Mücadeleci bir çocuk yetiştirmek, yetiştirirken de o küçücük yüreği yıpratmamak ne zor bir dengedir aslında!

§  Çocuğumuz için yaptığımız işlerin listesini bir çıkartsak, nasıl da uzar gider o liste... O listenin bu kadar uzun olması bizim ne kadar fedakar bir anne olduğumuzdan çok, çocuğumuza ne kadar az sorumluluk veren bir anne olduğumuzu gösterir. O listenin uzunluğu çocuğumuzun gelişimi önünde uzayıp giden engellerdir aslında. Her Türk annesi bu konuda aldanmıştır defalarca ve aldanacaktır da. Uzak uzak diyarlarda, onlarca farklı memleketten çocuklarla Türk çocuklarını kıyasladığımda, bence Türk çocuğunun onlardan geri kalan tek yanı çantasını hazırlayan, her gün dört dolanıp okulda unutulanları toplayan, yatağını yapan, legolarını, kitaplarını yerleştiren bir Türk annesi olmasıdır.

§  Annem hep der ki... ‘Ayağınıza taş dolaşmasın, emekleriniz zayi olmasın...’ Ayağımıza taş dolaşır, tökezleriz, düşeriz, ağlarız, kimi zaman içimize atarız. O taşlar hep olacak, o güzel ayaklara takılacak, o güzel yürekler üzülecek, gözlerden yaşlar akacak ve malesef bazı emekler boşa gitmiş (gitmiş gibi) olacak. O taşları yoldan kaldıramayız, yollardan birini temizlesek bir diğer engel çıkacak çocuklarımızın önünde. Sırf bu hafta çocuğumuz adına hangi sorunları çözmeye kalktık, çözdüğümüzü sandık? Hangilerinde onun çözüm bulmasına yardımcı olduk, alternatif çözümler üzerinde düşünmesi için yol gösterdik? Kaç akşam yemeğini zorla ağzına yemek tıkıştırma, son lokma kavgaları yerine karşılıklı ailecek günümüzü paylaştığımız bir zaman dilimi olarak geçirdik?  

§  Başladığı işi bitirmesi konusunda motive etmeli, destek olmalı ve örnek oluşturmalı. Biz başladığı işi bitirmeyen bir anne-baba isek, armudun çok da uzağa düşmesini beklemek hayalperestlik olur. Bizim başladığımız işleri bitirmemek konusunda inanarak savunduğumuz nedenlerimiz varken, onların nedenleri olmayacağını düşünmek naiflik olur. Öte yandan biz çok planlı, sonuç odaklı insanlarsak ve çocuğumuz başladığı işi bitirmek konusunda sıkıntı çekiyorsa; bu noktada çocuklarımız için yaptığımız işler listesine geri dönüp kısaltmaya başlamanın zamanı geldi de geçiyor demektir. Çocuklarımız kendi kendine yetebildiğini hissetmeli. Evde düzenli olarak belli konularda sorumluluk almalı. Daha da önemlisi aldığı sorumlulukları yerine getirip getirmediğini takip etmeliyiz. Yoksa başladığı işi bitirmediği başka bir alan daha yaratmış olmaz mıyız?

§  Konuşmaya başladığında onu sonuna kadar dinlemek, onun kendini anlatmak konusundaki motivasyonunu artıracaktır, kendisini ifade etmesini öğrenecektir. Eğer çocuk ailesi içinde sesini duyuramıyorsa, malesef okulda sesini yıpratıcı yollardan duyurma yoluna sapabilir. Kendisine ve başkalarına zarar verebilir. Hatta zorba rolünü üstlenebilir. Bizim kültürümüzde zorbalık ve özgüven pek sık karıştırılır. Bu nokta geldiğinde acaba biz ‘çocuğum hareketli, akıllı, güvenli çocuk, sınırlandırılmayı sevmiyor...’ gibi aldanışlara düşen bir anne-baba mıyız? Yoksa alarm zillerinin çaldığını duyuyor muyuz?

§  Çocuğumuz haklı olduğunda haklılığını vurgulamalıyız, haksız olduğunda hatalarını ve nasıl düzeltebileceğini konuşmalıyız. Adalet duygusu çocukların sonradan kazanacağını umduğumuz bir duygu olmamalı, otomatik olarak gelişeceği aldanışına kapılmamalıyız. Peki bizim adalet duygumuz var mı? Yoksa her şey bizim çocuğumuzun mu hakkı?.. 

§  Biz çocuğumuza karşı hata yaptığımızda ondan özür dileyemiyorsak, biz başkalarından özür dilemeyen insanlarsak, çocuğumuzdan özür dileyebilmesini nasıl bekleriz? Biz çocuklarımızın özür dileyebilen insanlar olmasını istiyor muyuz gerçekten, ama gerçekten?.. Yoksa ne yaparlarsa yapsınlar, dimdik yürüyen birer minik efe mi olmaları hoşumuza gidiyor?..  Özgüvenli çocuk tanımımız bu mu?..

§  Çocuğumuza kendi kararlarını verebilmesi, seçimler yapabilmesi için fırsatlar yaratıyor muyuz? Sorumluluk sahibi olmasını bekliyoruz çocuklarımızdan; ama seçim hakkı olmadan sorumluluk duygusu yeşermez. Seçim hakkı olmayan çocuklar kendini değerli hissetmez. Kendini değerli hissetmeyen çocuk başkasına değer vermez ve sesini başka şekillerde duyurmaya çalışır. Ve bu şekiller çoğu zaman sağlıklı olmaz. 

§  Çocuğumuzun hayatında spor, müzik ve sanat dallarından biri var mı? Spor enerjinin sağlıklı bir şekilde harcanmasını sağlar, disiplin sağlar. Müzik, sanat güzelliklerden zevk almayı öğretir, kendini ifade imkanı sağlar, çocuğun ruhunu dinlendirir. Yeter ki seçilen alanda  harcanan emek daldan dala konma şeklinden ziyan edilmesin. ‘Piyanoya heves sardı, en yakın arkadaşı da çalıyordu, biraz denedi, sıkıldı, ara verdik. İleride isterse yine devam eder.’ Benim etrafımda en sık duyduğum cümle bu malesef . Bu bizi ‘başladığı işi bitirme, devam ettirme, çaba sarfetmeyi öğrenme...’ maddelerine geri götürmüyor mu sizce?...

Hiç yorum yok: