Konya’da
Şerafeddin Camisi’nin önündeyiz. Oğuz’un fotoğraflarını çekiyorum. Nail ve
arkadaşları etrafımızı sarıyor. “Ne
olur beni de çek abla! Ne olur beni de çek abla!″...
Nail, “muradına ermiş, erişmiş, kazanmış″ demek. İsmi gibi güzel
koca koca kara gözleri.
Nail’in babası hapiste. Okula gidiyor mu, gitmiyor mu, muallak. Nail’den
geriye;
“Gasteye koy abla, gasteye koy resmimi, söz ver. Facebook’tan Nail
diye bul, at bana abla.″ sözleri ve bu fotoğraflar kalıyor.
Nail... Kapşonunu takmış, orta parmağında yüzüğü... Havalı, kendinden
emin, belli ki grubunda lider, söz sahibi.
Bir şeyler vermek istedik ama birer Snickers dışında bir şey
veremedik ne yazık ki. Para versek, elinde kalır mı? Onunla gidip bir etli
ekmek mi yer, köşede onu bekleyen bir büyük elinden mi alır, sigara-içki parası
mı olur?.. Bilemedik. Kim bilir?..
‘Çocuklar donmamış beton
gibidir, üzerine ne düşse iz bırakır.’ demiş çocuklar ile iletişim
tekniklerinin öncülüğünü yapmış, bir öğretmen, psikoterapist ve kimlik
psikolojisi doktoru olan Haim Ginott. Nail’in üzerine neler düşmüş ve nasıl
izler bırakmıştır acaba? Bizimle geçirdiği beş on dakikadan Nail’de geriye
neler kalmıştır acaba?..
Resmi istatistikler diyor ki; Türkiye’de sokakta çalıştırılan çocuk sayısı yaklaşık 500
bin ve
dilendirilen çocuk sayısı 10 bin. Nail, istatistiklerde bir rakam değil. Nail,
Konyalı bir çocuk. Koca koca kara gözlü, yakışıklı, çook havalı bir çocuk. Legoları
olmadı, sinemaya, tatillere gitmedi, yüzme, piyano dersleri almadı. Çocuk bedeninde
bir delikanlı yüzü... Çocukluğunu yaşayamayan çocukların yüzleri ele verir
gerçeği, kıyafetleri değil. Hayat erken çizgiler koyar o yüzlere; ciddi,
ağırbaşlı çizgiler. Şu yaşa kadar kendi seçtiği hayatı yaşamadı. Seçimlerinden
sorumlu olacağı zamana kadar Nail bizim sorumluluğumuz değil mi?
Oğuz’dan geriye ne kaldı? Bu çocukların neden sokaklarda
çalıştığını anlamakta zorlandı. “Neden anneleri-babaları çalışmıyor, neden
okula gitmiyorlar?.. ″ Oğuz’un sorularını cevaplamakta zorlandık.
Geçen gün Oğuz sordu. “Konya’daki arkadaşımı facebookta buldun mu?″
...
Konya’dan notlar...
Etki ekmek Nalçacı’daki Cemo’da
yenir. Fırın kebapta Ehil out, Ali Baba in. “Şubeleşmeyin, bozulursunuz. ″ diyen
sevgili eşimin tavsiyelerine uymayan Ehil Kebap, kaybeder.
Mevlana’nın etrafını açmak
uğruna yapılan ağaç kesimi ve betonlaşma ve Orta Doğu usulu yapılaşmanın
ortasına sıkışıp kalmış muhteşem eserler insanın içini sızlatsa da, Selçuklu
eserleri ve Mevlana gezilmeden Konya’dan gidilmez.
Oğuz’un büyük dedesinin okulu, zabıta binasına dönüştürülmüş. İlla
mı her şey dönüştürülmeli?.. Bir şeyler de aynı kalsa, korunsa... Bahçesini
gezdik, kapısından baktık. Kapıda siyah türbanlı zabıta görevlisi genç kızlar,
Oğuz’u sevdi. İçeriye almasalar da, “Dedemiz burada okumuş. ″ deyince kapıdan
içeri baktırdılar, sevindik.
1 yorum:
Ebrucuğum; Konya gezin güzel geçmiş. Eee memleket gibisi var mı.
Alper size bamya çorbası içirmedi mi? "Gez dünyayı, gör Konya'yı, ye bamyayı"
özdeyişini unutmazdı ya. Nasıl olduysa....
Nail' lerden bu ülkede çok maalesef ve çözüm getirmemiz gereken en önemli sorunlarımızın başında geliyor.
Haim Ginoot' un kitaplarını bana da tavsiye etmişlerdi zamanında ama maalesef tembellik ettim.
Mesleğinde çok yetkin bir uzman olduğunu tahmin ediyorum.
Yazmaya devam etmeni ve başarılarının devamını dilerim............
Yusuf KILIÇ
Yorum Gönder