3 Mart 2015 Salı

Bizim Sünnet Hikayemiz...


Şubat tatilini en verimli şekilde geçirelim istedik. Önüne tatil, arkasına sünnet ekledik...

Oğuz artık 5,5 yaşında. Yeni doğduğunda doktorlar sünnet olmasını tavsiye etmemişlerdi.  Geçen yıldan beri ise sünnet yapılmasını tavsiye ediyorlar. En sonunda yaz gelmeden aradan çıkartalım istedik.

Biz tatillerden pek feragat etmeyen bir aileyiz. Babamızın şubat tatilinin ilk haftası Dubai’de toplantısı çıkınca sünneti bir hafta erteleyip kışın ortasında güzel bir deniz tatili yapalım, dedik. Tatilden cuma akşamı döndük, zira cumartesi sabahı sünnetimiz var. Okullar açılmadan 8-9 gün evde rahatça iyileşme sürecini geçirelim istedik.

Öncesinde uzun bir kaygı süreci olmasın diye Oğuz’a bir gece önceden söyledik. Açıklamayı yapmak babaya düştü. Öncesinde anne, kısa bir tekrar yaptırdı babaya... Ne olur ne olmaz! Diyalog aynen şöyle:

Baba : Oğlum, sen sünnet ne demek biliyor musun? (Babanın varsayımı sünneti Oğuz’un arkadaşlarından duymuş olması ihtimali.)
Oğuz : Hayıııır... Ne demek baba? (Varsayım uçup gidiyor.)
Baba : Erkek olmak demek!
Oğuz : Zaten erkeğim...
Baba : Kocaman bir erkek olacaksın, baba gibi olacaksın...

Anne devreye giriyor. ‘Hani oğlum, bazen çişini yaparken rahatsız oluyordun, Egemen Amca bunu düzeltecekti ya...

Baba, anneye kaş göz işareti ile kızıyor... Zira sünnet açıklamasının, sağlık boyutu ile ilişkilendirilmesine şiddetle karşı.

‘Egemen Amca pipinin ucundaki deriyi alacak. Senin de pipin bütün erkekler gibi, baba gibi olacak.’ (Bu açıklama için öncesinde pedagoğa danışmıştık.)
(Doğrusu bütün erkekler gibi olmasa da bu coğrafyanın erkekleri gibi olacak...)

Oğuz : Acıycak mı?...
Baba : Yapılırken sen hiçbir şey hissetmeyeceksin. Sonrasında biraz dikkat edeceksin, biraz acıyabilir. Ama sonra hiç acımayacak.
Oğuz ağlar : Ben sünnet olmak istemiyorum!!! (... ve Oğuz ağlar...)
Anne: Sünnet olunca o hafta evin kralı olacaksın. Herkes sana hediyeler getirecek.
Oğuz ağlamayı zınk diye keser... ‘Herkes mi?’ Oğuz hediye listesi yapmaya başlar...

Sabah olunca anneanne, dede, teyze, kuzen cümbür cemaat Amerikan Hastanesi’nin yolunu tutarız. Oğuz, aç ve susuz. Planlanandan iki saat geç alınınca ameliyathaneye, tabi ki çok daha susar ve acıkır. ‘Nooolmuş, içicem işte su. Ağzım kurudu valla...’ Bir iki damlaya izin çıkar; benim kurallara uyan oğlum daha fazlasını içmez tabii ki.

En sonunda ameliyathaneye alınırız. Anestezist gelir. Bu malesef doğduğumuzdan beri dördüncü anestezimiz olunca anestezi ekibi ile tanışığız.

Anestezist sorar: Neden buradasın?
Oğuz : Sünnet olmak için.

Anestezist : Kendi isteğinle mi geldin?
Oğuz : Hayır, babam dedi. (Anne, ilk defa sorumluluktan sıyrılmış olur.)

Zaten saatlerdir aç, susuz bekleyen oğlum, ‘Biraz meyve suyu ister misin?’ diyen hemşire ablanın sorusuna çok sevinir. Kendi ifadesi ile ‘sadece bir yudum ve tadı da biraz değişik’ meyve suyunun etkisi ile pek bir rahatlar. Hastane yatağında giderken el sallayıp ‘Hoşçakalııın, görüşürüz.’ demeyi de ihmal etmez.

İşlem başarı ile geçer. Uyanınca ilk iş meyve suyu ister. Gelen sandviçleri kıtlıktan çıkar gibi yer, meyve suyunu lıkır lıkır içer ve bir tane daha ister. Doyunca aklına pipisi gelir.

‘Aaa, nasıl oldu acaba? Hiçbir şey hissetmedim.’ Merakla bakar.
‘Hmmm. Arkadaşlarımınkine benzemiş... Ama benimki kırmızı...’ der. Kırmızılığın bir kaç gün sonra geçeceğini öğrenir. İşlemin kabul görmüş olmasının rahatlığı ile hep beraber eve döneriz.

Babamızdan kalan sünnet kıyafetini ilk heves giyip bir kaç poz verir. Marvel karakterli örtü serdiğimiz modern zaman sünnet yatağına (yani salondaki kanepeye) kurulur. Hediyelerini açar.

 O haftadan geriye tuvalet zamanlarında ‘Anne dikkatli ol. Olabildiğince dikkatli...’ lafı kalır.

Oğuz sünnet kiloduna bayılır. Bir hafta sonra ‘Okula da sünnet kilodu ile gidicem.’ diye tutturur. Okulda arkadaşlarına da söyler heyecanla sünnet olduğunu, ama erkek arkadaşlarının bile sünnet ne demek bilmediklerini fark eder. Açıklaması da hazırdır: ‘Onlar bebekken oldukları için hatırlamıyorlar herhalde.’

Hiç yorum yok: