Şubat
tatilini en verimli şekilde geçirelim istedik. Önüne tatil, arkasına sünnet
ekledik...
Oğuz artık 5,5 yaşında. Yeni doğduğunda doktorlar
sünnet olmasını tavsiye etmemişlerdi. Geçen yıldan beri ise sünnet yapılmasını tavsiye
ediyorlar. En sonunda yaz gelmeden aradan çıkartalım istedik.
Biz tatillerden pek feragat etmeyen bir aileyiz. Babamızın
şubat tatilinin ilk haftası Dubai’de toplantısı çıkınca sünneti bir hafta
erteleyip kışın ortasında güzel bir deniz tatili yapalım, dedik. Tatilden cuma
akşamı döndük, zira cumartesi sabahı sünnetimiz var. Okullar açılmadan 8-9 gün
evde rahatça iyileşme sürecini geçirelim istedik.
Öncesinde uzun bir kaygı süreci olmasın diye Oğuz’a bir
gece önceden söyledik. Açıklamayı yapmak babaya düştü. Öncesinde anne, kısa bir
tekrar yaptırdı babaya... Ne olur ne olmaz! Diyalog aynen şöyle:
Baba : Oğlum, sen sünnet ne demek biliyor musun? (Babanın varsayımı sünneti Oğuz’un arkadaşlarından
duymuş olması ihtimali.)
Oğuz : Hayıııır... Ne demek baba? (Varsayım uçup
gidiyor.)
Baba : Erkek olmak demek!
Oğuz : Zaten erkeğim...
Baba : Kocaman bir erkek olacaksın, baba gibi
olacaksın...
Anne devreye giriyor. ‘Hani oğlum, bazen çişini yaparken
rahatsız oluyordun, Egemen Amca bunu düzeltecekti ya...
Baba, anneye kaş göz işareti ile kızıyor... Zira
sünnet açıklamasının, sağlık boyutu ile ilişkilendirilmesine şiddetle karşı.
‘Egemen Amca pipinin ucundaki deriyi alacak. Senin de
pipin bütün erkekler gibi, baba gibi olacak.’ (Bu açıklama için öncesinde pedagoğa danışmıştık.)
(Doğrusu
bütün erkekler gibi olmasa da bu coğrafyanın erkekleri gibi olacak...)
Oğuz : Acıycak mı?...
Baba : Yapılırken sen hiçbir şey hissetmeyeceksin.
Sonrasında biraz dikkat edeceksin, biraz acıyabilir. Ama sonra hiç acımayacak.
Oğuz ağlar : Ben sünnet olmak istemiyorum!!! (... ve
Oğuz ağlar...)
Anne: Sünnet olunca o hafta evin kralı olacaksın.
Herkes sana hediyeler getirecek.
Oğuz ağlamayı zınk diye keser... ‘Herkes mi?’ Oğuz
hediye listesi yapmaya başlar...
Sabah olunca anneanne, dede, teyze, kuzen cümbür
cemaat Amerikan Hastanesi’nin yolunu tutarız. Oğuz, aç ve susuz. Planlanandan iki
saat geç alınınca ameliyathaneye, tabi ki çok daha susar ve acıkır. ‘Nooolmuş,
içicem işte su. Ağzım kurudu valla...’ Bir iki damlaya izin çıkar; benim
kurallara uyan oğlum daha fazlasını içmez tabii ki.
En sonunda ameliyathaneye alınırız. Anestezist gelir.
Bu malesef doğduğumuzdan beri dördüncü anestezimiz olunca anestezi ekibi ile
tanışığız.
Anestezist sorar: Neden buradasın?
Oğuz : Sünnet olmak için.
Anestezist : Kendi isteğinle mi geldin?
Oğuz : Hayır, babam dedi. (Anne, ilk defa sorumluluktan sıyrılmış olur.)
Zaten saatlerdir aç, susuz bekleyen oğlum, ‘Biraz
meyve suyu ister misin?’ diyen hemşire ablanın sorusuna çok sevinir. Kendi ifadesi
ile ‘sadece bir yudum ve tadı da biraz değişik’ meyve suyunun etkisi ile pek
bir rahatlar. Hastane yatağında giderken el sallayıp ‘Hoşçakalııın, görüşürüz.’
demeyi de ihmal etmez.
İşlem başarı ile geçer. Uyanınca ilk iş meyve suyu
ister. Gelen sandviçleri kıtlıktan çıkar gibi yer, meyve suyunu lıkır lıkır
içer ve bir tane daha ister. Doyunca aklına pipisi gelir.
‘Aaa, nasıl oldu acaba? Hiçbir şey hissetmedim.’ Merakla
bakar.
‘Hmmm. Arkadaşlarımınkine benzemiş... Ama benimki
kırmızı...’ der. Kırmızılığın bir kaç gün sonra geçeceğini öğrenir. İşlemin
kabul görmüş olmasının rahatlığı ile hep beraber eve döneriz.
Babamızdan kalan sünnet kıyafetini ilk heves giyip bir
kaç poz verir. Marvel karakterli örtü serdiğimiz modern zaman sünnet yatağına
(yani salondaki kanepeye) kurulur. Hediyelerini açar.
O haftadan
geriye tuvalet zamanlarında ‘Anne dikkatli ol. Olabildiğince dikkatli...’ lafı
kalır.
Oğuz sünnet kiloduna bayılır. Bir hafta sonra ‘Okula
da sünnet kilodu ile gidicem.’ diye tutturur. Okulda arkadaşlarına da söyler
heyecanla sünnet olduğunu, ama erkek arkadaşlarının bile sünnet ne demek
bilmediklerini fark eder. Açıklaması da hazırdır: ‘Onlar bebekken oldukları
için hatırlamıyorlar herhalde.’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder