26 Eylül 2014 Cuma

İyi ki doğdun, iyi ki doğdun, iyi ki varsın...


İyi ki doğdun, iyi ki doğdun, iyi ki varsın...

Doğum günün kutlu olsun... İyi ki varsın...

                                                                                                                              Can Bonomo

Oğuz, doğum gününün gelmesini hiç istemiyordu... Doğum günü gelince 90 günlük tatil bitmiş olacak ve ilkokula başlayacak biliyordu... Büyüyecekti... Ve de bulardan hiç birinin olmasını istemiyor; hep tatil olsun, her şey aynı kalsın, o hep küçük olsun ve babası da hep 40 yaşında kalsın istiyordu.

Gel zaman git zaman tatilin sonuna doğru bu korkular uçtu gitti sanki... Okulu, arkadaşlarını özledi. İlk defa arkadaşları ile doğumgünü kutlamak istedi. Amma velakin, ‘Evimde istiyorum, animitör falan istemiyorum, çok  ses istemiyorum...’ gibi istekleri oldu. Başka doğum günlerinde; animatörlerin, oyun tam eğlenceli iken oyunu bitirten ya da zorla sevmediği bir şeyi oynatmaya çalışan, Oğuz kaçtıkça ‘Ama sen neden konuşmuyorsun?...’ diye onu bunaltan bir görevi olduğu izlenimi edinmişti.

Futbolcu davetiyesini seçti, zarflarına koydu. Angry Bird pastasını, balonlarını ve tüm doğum günü malzemelerini kendi seçti. (Ortaya karışık misali; Mickey, Ninja Turtles, Sünger Bob, Uçaklar, Örümcek Adam konsepti yaptı.)

Son güne kadar her gün anneyi kontrol etmeyi de ihmal etmedi: ‘Anne, her şey hazır mı?’ ‘Anne, arkadaşlarım için istediğim yiyecekleri aldın  mı?’ ‘Oyun malzemelerini aldın mı?..’ Zira arkadaşları ile oynamayı planladığı binbir çeşit oyun planladı en ince ayrıntısına kadar.

Ev kalabalık bir doğumgünü için çok ideal çözüm gözükmeyince apartmanımızın altındaki çocuk odasını, boş sosyal tesisi ve bahçeyi kullanalım dedik. Akla ziyan tüm malzemeleri taşıyarak kendi doğum günü mekanımızı hazırladık. Fotoğrafçı, DJ 12 yaşındaki kuzen; kameraman dede ve teyze...

Animatör başkanı baba; yardımcı animatörler kuzen, anneanne, dede ve anne olunca...

Bir baba bir doğum günü için ancak bu kadar heyecanlanır. Davetli sayısı fazla, çocukların tüm eğlencesi kendisinin omuzları üzerinde olunca heyecanlanır elbet. Oyunların listesi yapıldı, provalar yapıldı. Bizi tanıyanlar bilir; sazlı sözlü, danslı müzikli bir aileyiz. Camdan seyreden komşular bilir ki her akşam Oğuz, Alper ikilisi şarkı, türkü söyler; çılgınlar gibi dans eder. Bu bağlamda müzik ve dans ile toparlayalım çocukları en başta dedik. Sonrasında Limbo, hulahup, tünel eşliğinde aktiviteler, çuval yarışı vs... neler neler vardı o listede...

Oyun odası, park, bahçe derken çocukları bir arada toplamak zor. Gani gani oyuncak, kostüm vs... Hepsinin sırası var. Ama çocukların sırayı beklemesi imkansız... Müzik, dans çok güzel; ama bütün çocukları bir araya toplayamıyor. Bu anda dedenin yazlıktan gelirken demirciden aldığı ‘halat’ hayat kurtarıyor. Eller kızarana kadar ve hatta kızardıktan sonra bile tüm ekip halat çekiyor. Arada bir kızaran ellere buz geliyor; ama çocuklar halat çekmeye devam etmek istiyor.

Bir anne ‘Bir doğum gününde üç kuşak halat çekildiğini ilk defa gördüm valla...’ diyor. Baba annelerin övgülerinden pek bir mutlu, Oğuz babası ile pek bir gururlu...

Ve doğum günlerinin olmazsa olmazı Piñata...

Nedir bu Piñata aşkı anlamadım gitti. Partiye geldiği anda Piñata olup olmadığını soran çocuklar bile oldu. ‘Angry Bird’ler malesef şu an anlaşılan ‘in’ olmadığı için Allah’tan önceden davranıp sipariş ile Sarı Angry Bird Piñatası getirtildi.

Oğuz şu ana kadar gittiği her doğum gününde istisnasız Piñata seremonisinden gözü yaşlı çıkmıştır; çünkü Piñata’yı en son doğum günü çocuğu patlatır. Bu sefer defalarca sordu. ‘Ben doğum günü çocuğu olduğum için ben patlatacağım değil mi?’ ‘Ama ya arkadaşlarımdan biri patlatırsa?..’

Baba anneyi uyardı. Piñata uzmanı sensin, sen organize et diye. Çocukların kontrolden çıkmaya başladığı nokta yaklaşırken ‘Haydi Piñata...’ dedik. Bahçede sağlam bir ağaç dalına astık. 25 çocuğa o Piñata nasıl dayanır? Dayanmamaya başlarken sopayı yeniden Oğuz’a verdik ve Oğuz muradına erdi, Piñata’yı patlattı. Ağacın gövdesinin dibine düşen Mini Twix, Snickers ve M&M’s’ler, lolipoplar... 25 çocuk ağacın dibine öğle bir atlıyor ki. Üst üste... Oğuz ve Mete en altta. 4 kat çocuk kaldırdım üstlerinden. Oğuz öyle bir ağlıyor ki, zannettim bir yeri kırıldı. ‘M&M’s alamadım.’ diye ağlıyormuş. Bir yandan da dehşetle çikolataları toplamaya devam ediyor. İki dakika sona hiç kimsenin umrunda değil ne topladığı; ama o an var olma amacı sanki Piñata...

Can Bonomo’nun o güzel şarkısı ile üfledik mumlarımızı... Ve her pastada olduğu gibi çatal, bıçak, servis falan beklemeden tüm yüzümüz pastanın içinde ilk lokmamıza daldık... Anneler ne düşündü bilmem ama çocuklar pek bir güldü... 

Geriye ne kaldı derseniz? Oğuz’un gözünde daha da kahramanlaşan, Oğuz’un mutluluğu ve annelerin övgüleri ile gururlu bir baba...

Oğluma... ‘Elbet unutacaksın bu muhteşem günü bir gün... Daha ne güzel günleri çooktan unutmuş olduğun gibi. Ama umarım bu günün duygusu ve coşkusu kalsın geriye sende...’


Minik Oğuz doğunca ne değişti? Her şey + Usta bir doğum günü organizatörü oldum.

Hiç yorum yok: